4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2358
Okunma

“İfrat” ve “tefrit” eski Türkçede; her ikisi de birbirinin zıttı olmak üzere mana olarak aynı anlamı ifade eden iki kelime. Abartma sanatını ultra hale getirerek, tabiri caizse işin bokunu çıkarıp, kalanı ile natürmort tablo yapmak. Bir başka deyişle, kantarın topuzunu kaçırmak veya deliği ıskalamak veya ayar tutturamamak veya kasti faullü girmek, istiap haddini aşmak, hepten aykırı gitmek, Anadolu ağzı ile “pontula vermek” .Günümüzde argo manası daha “ayıpçıl” bir cümleyle ifade edilirse de biz terbiyemizi bozmadan şöyle diyelim; “Eşeğin kulağına su kaçırmak”. Bu iki kelime elimizde (dilimizde) öyle bir kitle imha silahı haline geldi ki, maalesef toplum olarak, “siyasette, sporda, ekonomide” velhasıl ikili(bazen üçlü, beşli) ilişkilerin yaşandığı her ortamda(yatak odası hariç) eşek orta kulak iltihabı olmuş hiç umurumuzda bile değil.
Gündelik yaşamda, kahvede, durakta, otobüste, televizyonda, mecliste yapılan her türlü ciddi sohbet, bir müddet sonra format değiştirerek “buda sana kapak olsun” geyiğine gitmektedir. İster spor ister siyaset konulu bir gazete makalesi, bir dergi yazısı sadece başlık olarak bile farklı çağrışımlara yol açabiliyor “arkayargısız” beyinlerimizde. Diyaloglardaki evrensellik seviyesi “Antarktika - mantartika” önermesi ile mantık kurallarıyla nerdeyse alay eder bir halde. İzafiyet teorisinin, "görece" kavramının yerel takılanlarca açılımı şöyledir “ben diyorum Çanakkale boğazı –sen diyorsun gene basur sancım azdı”.
En basitinden bir futbol maçında hakem, karar verme safhasında saniyelerle yarışırken, dışarıdaki binlerce bekârın karı boşamanın ne olduğu hakkında seminer vermesi az bir öküzlük müdür. Ulan hakemin gözüne gözlükse, sizinde “götz” ünüze o düdük girsin demezler mi hiç adama. (Götz: Patagonya dilinde “kulak” manasına geliyor, yanlış anlaşılmasın lütfen. Kaynak Y.H.A) Yok, yok bizim buralarda demezler. Sanki otuz iki tekmili birden bir “Hacivat-Karagöz” sergiliyoruz. Yar bana bir eğlence medet, aman bana bir eğlence medeeeet.
Akil baliğ insanların yanağındaki “şark çıbanı” na, ergenlik sivilcesi muamelesi yapması bu olsa gerek. Sıkarsın, sıkarsın sivilcenin yeri su toplar yara olur. Sarı su aktı lakin cerahat içerde, “fitil” taa yüreğimizde, İflah olurmuyu(m)z. Bu gidişle zorda, Allahtan ümit kesilmez.
Hani hepimiz kardeştik, hani Âdem hani Evamaria, kızıl elma, nar ekşisi, “grinpiis”, “feyirpiley” [bu ikisi okunduğu gibi okunur;)]Hani pay, ortak payda.
-Atilla Mayda, ne işin vardı çayda (70’li yıllardan kalma soğuk bir espri. Efekt olarak pişmiş kelle sırıtışı, örnek; huhahöhhehehehe)
“Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan” marşlarıyla attı mı mangalda kül bırakmayan yurdum insanı, budak tarafı geldiğinde hemencecik “gaydırı gubbak cemilem” türküsünü söylemektedir. Şöyle bir hafızamızı yoklayalım, bu memlekette yakın geçmiş tarihlerde iki adet “teskere” yaygarası kopartıldı kürdili hicaz makamından. Ne oldu, ilk teskerede bir taraf “vur, vur inlesin” derken, öbür taraf “cimcimcim, daldaldal, cimdal, cimdal, dal” diye bıyık altından tebessüm ediyordu. (Hani bir koyup üç alma masalı) İkinci teskerede ise her iki tarafta sanki futbol müsabakasının sonunda yaşananlar gibi formalarını ve şortlarını değişti, yalnız futbol maçından bir farkı orada futbolcular doğru duşa gittiler bizimkiler maça devam. Yok, öyle “Dilim Şam’da, elim Bağdat’ta” fantezileri.
"Türk milleti zekidir, çalışkandır" özdeyişi günümüzde "uyanıktır, cin gibidir, tavşan b..kudur, vurguncudur, hortumcudur ( herkes çapına göre), düşene bir tekme daha vurucudur, battı balık yan gidicidir, atın ölümü arpadan olucudur gibi bir sürü değişik sıfatlarla daha da zenginleştirildiyse de, hitaba muhatap kitle muhteva olarak metelik bile etmeyen bir kişilik enflasyonuyla karşı karşıyadır. Evet, yiğidi öldürelim ama hakkını da verelim. Zira bu kadar olumsuz meziyet içinde enseye tokat giderken “finger” bisküvi ikram etmeyi de ihmal etmeyiz, huyumuz kurusun.
Sahi neredeyse bir manifesto haline gelmiş olan “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” cümlesi harbi, harbi bir atasözümüdür, yoksa argoda farklı anlamlar içeren ucube bir kelimeler bileşkesi midir veya laf ola beri gele nevi inden söylenmiş bir kahvehane lakırdısı mıdır? Eğer yemeyen domuz ise yiyenlere ne demek lazım.
Maalesef mazisi asil bir toplumun bir bütün olarak sütünün kesmesi, ekşimesi, mayasının çözülmesi kokması her halde basit kimyasal formüllerle izah edilesi bir hadisenin çok, çok üzerindedir. Burada siyasi görüşleri tasnif edip partizanlık yapmanın bence lüzumu yok, sadece istisnalar kaideleri bozmaz kuralını göz ardı etmeyip kulak arkası edelim yeter.
Muasır medeniyet seviyesinde aşık attıklarımızla kalkıştığımız engelli maraton yarışında nal toplamamıza rağmen, "insan" gibi insan kategorisinde "hep defolu, hep dopingli" damgası yiyerek devamlı diskalifiye olmamıza rağmen hala havanda su dövüyorsak, birilerinin istediği kıvama gelmişiz demektir, gözümüz aydın ola. Oysa hem figüranı olduğumuz, hem de seyrettiğimiz filmin adı "tencere dibin kara, seninki benden kara" , Farkımız kimimiz korku filmi niyetine, kimimiz gerilim filmi niyetine kimimizde komedi filmi niyetine seyrediyoruz
Hani bir laf vardır "İmam ossurursa, cemaat sıçar" diye.
Sağ olsun bizim millet hem kuru fasulyeyi çok sever, hem çıplak ayakla taşa basar, hem de gece üzeri açık uyur. Yani millet olarak hepimiz "sıçmaya" doğuştan meyilliyiz zaten, imamın yellenmesi de bahanesi işte.
Bu kadar "höt" ve "çuvaldız" bolluğunda, şişleyecek “mabat” bulamamışsak, herkes şapkasını önüne koyacak birde hafifçe kafasını çevirip aynada arkasına bakacak, Ondan sonra ister “çuvaldızı" batırsın isterse “kına” yaksın . Fuzuli yere kaçak güreşmenin manası yok.
Çıııktık açık alınlaa, efenim pardon, pardon.
İsmet BABAOĞLU