23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
15087
Okunma

“Bir aşk masalı anlat” dedi sevgili. “Bir aşk masalı anlat bana ama içinde ayrılık, acı ve gözyaşı olmasın”
O ana kadar hiç düşünmemiştim acısız bir aşk masalı anlatmayı. Okuduklarım bir masal mıydı, yoksa yaşanmış olaylar mı, ya da yaşanmış ama efsaneleşmiş olan gerçekler miydi bilmiyordum.
Daha çocukken anlatırlardı bize Leyla ile Mecnun’un, Kerem ile Aslı’nın, Ferhat ile Şirin’in masallarını ve hep anlatırken büyüklerimiz “ Hangimiz böyle bir aşk masalı yaşayabiliriz acaba?” diye de kendilerine sorarlarken bulurduk soruları.
Peki, ben nasıl bir aşk masalı bulacaktım acısız ve ayrılıksız. Eğer âşıklar kavuşursa aşk, aşk olmaktan çıkmaz mıydı? Çünkü aşklar kavuşulmadığı ve acı çekildiği sürece aşk olarak kalır ve efsaneleşirdi, ya da ben öyle biliyordum. Ama bu düşüncemi söyleyemiyordum sevgiliye. Eğer söylersem bana soracağı sorulardan ve sorduğu sorulara cevap verememekten korkuyordum aslında.
Suskunluğum ne kadar sürdü bilmiyorum. Yüzme baktı sevgili “ anlatmayacak mısın bana bir aşk masalı?” dedi tekrar. “Düşünüyorum” dedim. “Düşünüyorum ama acısız, gözyaşı sız ve ayrılık olmayan bir aşk masalı bulamıyorum. Eğer sen biliyorsan anlatır mısın?”
Bir anda değişti sevgilinin yüzü, gözleri yerinden fırlayacakmış gibi bakıyordu bana. Olduğu yerden doğrulmak istedi ama yapamadı. Ellerini çekti omzumdan ve iki bacağının arasına sıkıştırdı. Sanki bütün gizemleri ve masalları dizlerinin arasında un ufak etmek ister gibi dişlerini gıcırdatıyor, dizlerinin arasında olan ellerine dizlerini biraz daha bastırıyordu. Biraz önceki sakin adam gitmiş, yerini öfkeye bırakmıştı.
Eğilip, yüzüne bakmak istedim. Yüzünü sağa çevirip, gözlerini saklamak istiyordu benden. “ Ne oldu, neden yüzünü saklıyorsun benden” dedim. Cevap yoktu. Sessizliği, gecenin içinde yankılanan cırcır böceklerinin sesi bozuyordu yalnızca.
İki sevgili, gecenin ilerleyen saatlerinde, Sinop aşıklar caddesinde buluşmuş, oradan yürüyerek kütüphane tarafına doğru gidip, bir duvarın üstüne oturmuş, çıplak ayaklarımızı denizin serin sularına bırakmış, hafif esen meltem rüzgârının etkisi ile küçük küçük dalgalar kıyıları öperek geliyor, çıplak ayaklarımızı ıslatıp, tekrar geri dönüyordu. Deniz, ay ışığı, yıldızlar, sokak lambaları ve cırcır böcekleri eşlik ediyordu bize ve şimdi hepimiz susmuş, sevgilinin benden sakladığı yüzü görme çabası içine girmiştik.
Sessizliği bozmak istiyor ama tek bir soru sorarsam, onu çok daha fazla üzebileceğim endişesini yaşadığım için bir şey sormuyordum. Ne kadar süre geçti bilmiyorum. “ Bulamadın mı acısız ve ayrılıksız bir aşk masalı?” diye sordu tekrar.
“Yok “ dedim “yok, bulamadım, ama kendi aşk masalımızı kendimiz yazabiliriz galiba”. “yaz o zaman, neden bekliyorsun bunca zamandır”.
Bir şeyler oluyordu ve ben bu şeyin bir ayrılık olduğunu sezinliyordum. Sezgilerim ile mi yoksa olmasını istediklerimi mi anlatayım diye bir an tereddüt ettim ve hemen karar verdim. “Sezgilerimi masalın sonuna bırakayım” dedim
“Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin bir yerinde, birbirini çok seven iki yürek varmış, bunlar öylesine aşıklarmış ki birbirlerine, göz göze geldiklerinde dünya dönmeyi, kuşlar ötmeyi, çiçekler açmayı, ay ve yıldızlar karanlıkları aydınlatmayı, güneş her gün doğmayı unutur, o iki sevgiliyi izlerlermiş hiç kıpırdamadan. Bir araya geldiklerinde evlilikten değil de, birkaç dakika daha birlikte nasıl kalabiliriz diye düşünürlermiş. Çünkü onlar için bir dakika, bir asır gibi gelirmiş. Yasakmış birbirlerini sevmeleri ama onlar tüm yasaklara baş kaldırıp, yüreklerinin götürdükleri yere gitmeyi isterlermiş. İsterlermiş ama bir türlü surdan kaleleri, kumdan kalelere döndürüp yıkamazlarmıış.Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalamış ve bu iki sevgili hep kaçak görüşmeye devam etmişler. Yüreklerinde ki acı yıllarla birlikte büyümüş büyümüş ve artık hiçbir tarafa sığmaz olmuş, Kadının döktüğü yaşlar okyanusları oluşturmuş, erkeğin acısı ise yanardağ olup bir anda patlayıp yakmış tüm evreni ve bu iki sevgili yine öbür dünyada buluşmak üzere kendi alevlerinde kendileri yanıp gitmişler”
“Bitti mi” dedi sevgili. “Bitti mi masal”. “ Bitti “ dedim” masal burada bitti” “ Sen kendi yarattığın masalda bile gözyaşını ve ateşi aldın yüreğine. Bunun neresinde yok acı söyler misin bana”
“Yok” dedim. “Yok sevgili, hiçbir aşk masalı gözyaşı, ateş ve ayrılık olmadan olmaz. Bak bizim masalımız bile ayrık ile sonuçlandı gördün mü?”
Benden sakladığı yüzünü döndürdü bana. Gözlerinden akan yaşlar, deniz suyuna karışmış, elinin tersi ile yanaklarındaki ıslaklığı silmeye çalışmış ama başaramamıştı.
Başımı omzuna yasladım. Ellerini tutmaya çalıştım ama o kaçırmak istiyordu ellerini. Birkaç hareketten sonra tuttum. Titriyordu elleri ve başımı koyduğum omzunda hafif bir sarsıntı vardı. İçin için ağlıyordu ve ben bunu duyuyordum.
“Kalkalım mı” dedim. “Biraz daha duralım” dedi sevgili “ Bir kaç dakika daha kalalım olmaz mı?”
Hiç sesimi çıkartmadım ve o kalkalım diyene kadar oturmaya karar verdim. Yine susmuştuk. Bu suskunluk beni öldürecekti sanki. Düşüncelerim yüksek sesle çıkıvermişti dışarı “ Bu gece son gecemiz, değil mi canım?”
Bir an irkildi. Bütün vücudu titriyordu sanki. “Nerden anladın?” diyebildi sadece.
““Bana aşk masalı anlat” dediğinde anlamıştım. Neden ya da ne için diye sormayacağım, çünkü nedenlerini ve niçinlerini biliyorum. Gerek yok du konuşmaya. İkimiz de biliyorduk hiçbir aşk masalının kavuşmak ile bitmeyeceğini ve bildiğimiz bir sonu bile bile kabul ettik”
Yüzüme baktı sevgili. “ Evet, biliyorduk ve bildiğimiz halde bu yoldaydık”
Olduğumuz yerden doğrulduk ve caddeye doğru el ele yürüdük. Ayrılık vakti gelmişti. İkimiz de ters yönlere doğru yol almak zorundaydık. Birimiz güneşin doğduğu, birimiz battığı yöne doğru yürüdük. Yolun ortasında durup, son bir defa birbirimize baktık. Sevgili ellerini dudaklarına götürmüş “elveda canımın içi, elveda, ne kadar uzak olursak olalım, her zaman bu kalp birbirimiz için atacak unutma” diyordu ve bu sesi gecenin sessizliğinde yankılanmıştı.
Elimi dudaklarıma götürüp” Kendi masalımızı bile ayrılık ile bitirdik ama olsun canım. Bu ayrılıkların bir gün kavuşma ile biteceği umudumu hiç yitirmedim. Bedenimiz gidiyor bir birimizden, ruhlarımız beraber olduktan sonra biter mi hiç sevgiler?”
Deyip adım adım uzaklaştık birbirimizden ve evimin kapısından girdiğimde, tüm acıları ve yaşları salıvermiştim bir anda, bağırarak ağlıyor, akan yaşlarımın, yüreğimde ki yangını söndürmesini istiyordum. Ama ne acılarım diniyor, ne yangın sönüyordu yüreğimde.
Türkan DİNÇER
Resim: Türkan DİNÇER
Yer: Sinop’ta bir yaz akşamında gün batımı