19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1457
Okunma


Gözlerini açtı, korka korka. Işığı yaktı. Saate baktı, 03.30. Sabahın, henüz olmamış saati. “ Yine mi? “ diye söylendi. “ Uykuya dalalı, daha ne kadar oldu ki? “ Son günlerde, sürekli, aynı saatte açılıyordu, gözleri. Sanki, gizli bir el dürtüyor, duyulmayan bir ses “ Uyan “ diye fısıldıyordu, kulağına.
Sesi, sadece kendisinin duyabildiği, o sesi tanıyordu. Aklında, bir yerlerde, o sesin sahibi ile, bitirmedikleri bir hesaplarının olduğunu da biliyordu. Sanki, “ Gel “ diyordu. “ Gel de hesabımızı kapatalım. “
Bunun olacağını biliyordu. Biliyordu çünkü, kendisini çok iyi tanıyordu. İntikamdı istediği. Öfkesini, tam olarak, çıkartamamış olmaktı. Canını yakmıştı. Canı yanmadan, huzur bulamayacağını, çok iyi biliyordu.
.../...
Kızının yanında ilk gördüğünde, gözlerine baktığında, tüyleri ürpermişti. Tıpkı tehlikeyi hissettiğinde, tüylerini kabartan, kediler gibi. Bu çocuk, tehlikeliydi. Sonra kızına baktı. O’na bakarken yakaladı, kızını. Yapabileceği hiçbir şey olmadığını, o an anladı.
Yalnız kaldıklarında “ Nasıl buldun, anne? “ dedi kızı. Bir an ne diyeceğini bilemedi. Ters bir şey söyleyip, tepki vererek kızını, daha çok ona doğru itmekten, korktu.
“ Daha ilk görüşüm. Kesin bir şey söylemek istemiyorum. Haksızlık yapmak hiç istemiyorum. “ dedi.
“ Sen böyle söylüyorsan, içine sinmeyen bir şeyler var demektir. “
“ Uzak dur. Sadece, uzak dur. “
Uzak durmadı. Duramadı.
.../...
Bütün gün ayakta durmaktan, tabanları ağrıyordu. Tanımadığı, kaprisli insanların, sadece müşteri oldukları için, haklı görmesi gereken isteklerini, yerine getirmeye çalışmıştı. Ve tüm bunları, evine, eşine yansıtma lüksüne sahip değildi. En ufak bir sızlanma, hemen işine yöneliyor ve aynı nakarat başlıyordu “ Sen kaşındın. “ Her zaman ki gibi, sofrayı hazırladı. “ Yemek hazır. “ diye seslendi. Herkes oturmuş, bir kızı yoktu ortada. “ Hadi kızım, seni bekliyoruz “ dedi. Sonunda, kızı geldi ama bir gariplik vardı. Hiç sesini çıkartmadan, herkesin, yemeğini koydu. Bir yandan da kızındaki garipliğin ne olduğunu, bulmaya çalışıyordu. Tam oturmuş yemeğe başlayacaktı ki, anladı. Gözlerini kaçırıyordu, sürekli. Başı önünde, olmadık bir şekilde sessizdi. Tekrar baktı kızına. Polar kazağını giydiğini, fark etti. Fermuarı, sonuna kadar çekilmişti. Oysa evleri, çok sıcaktı. Sabırla, yemeğin sonunu bekledi. Eşine ve oğluna belli etmemek için, sustu. Yemek bitip herkes kalkınca, kızına “ Gel içeri “ dedi. Odaya girdiler. “ İndir fermuarı “ O an nasıl olup ta bayılmadığını ya da kendini kaybedip bağırmaya başlamadığını, sonraları, çok düşünmüştü. Kızının boynu, mosmordu. Çenesinin altına gelen kısımda, morarmış, üç parmak izi vardı. Yatağa çökerken, “ Anlat “ diyebildi, sadece.
Gün içinde, ayrılmak istediğini söyleyince, okul çıkışı, karşısına dikilmişti. Önce, yere itip, tekmelemiş sonra da boğazını sıkmaya başlamış. Çevreden koşan esnaf, kızını zor almış, elinden. Bir taksiye bindirip, eve göndermişlerdi.
“ Sakin olmalıyım “ İlk düşündüğü, bu olmuştu. Oğlunun, duymaması gerekiyordu. En deli kanlı zamanındaydı. Öğrenirse, çok kötü şeyler olabilirdi. Eşi, kızına çok düşkündü. Bu manzarayı görmeye, kalbi dayanmazdı.
“ Önce, bunu kimse bilmeyecek. İkimiz, halledeceğiz. Seni uyardığım halde, beni dinlemedin. Böyle bir olay yaşamış olmana, çok üzüldüm. Ama bu olay yüzünden, ağabeyinin, geleceğini karartmaya, hapislerde, peşinden koşmaya, hiç niyetim yok. “
Kızına baktı. Sel gibi, sessiz yaşlar iniyordu gözlerinden. O kadar zayıf, o kadar narindi ki. Hemen fırladı, yerinden. Tüm sevgisi ile sarıldı. Yaprak gibi titriyordu. Yaşadığı, travmayı atlatabilmesi için, kızgınlığına değil, sevgisine ve anlayışına ihtiyacı vardı. Annesine ihtiyacı vardı. Gözyaşlarını sildi, elleriyle.
“ Ben seni, bir damla yaşını akıtmadan, büyüttüm. Hiçbir şey, hiç kimse, senin bir damla göz yaşından daha değerli değil. Bunu sakın unutma. Sen, güçlü bir genç kızsın. Böyle bir olayı yaşayıp da ayakta kalmak, her babayiğidin harcı değil.”
“ Güvenini kaybettim. “
“ Hayır, kaybetmedin. Şimdi sana, eskisinden daha çok güveniyorum. Ve içim, hiç olmadığı kadar, rahat, artık. “
Kızının, ıslak, soran gözlerine baktı.
“ Sevginin, ne olmadığını, öğrendin. Ve zarar gören, sadece bedenin. “
Elini, kızının kalbinin üstüne koydu.
“ Burası, hiç zarar görmedi. Orada neysen, hala o sun. İşte benim güvendiğim de, orada ki kızım.“
.../...
Sonrasında, çok güvendiği bir dostu ile bağlantıya geçmiş, uzun uzun neler yapabileceklerini, konuşmuşlardı. Hayatında, tanımayı hiç düşünemeyeceği, insanlarla tanışmış, fikirlerini almıştı. Zarar görenin, çocuğu, üstelik genç bir kız olduğunu duyunca, küplere binmişlerdi. “ Sen, sadece ne yapılmasını istediğini söyle “ demişlerdi.
Çok düşünmüş, aklında türlü senaryolar üretmiş, hangisinin içini rahatlatacağına, karar verememişti. Kendi canı yandığı kadar, hatta daha fazla, yansın istiyordu, canı.
Sonra, onun da bir annenin evladı olduğunu, düşündü. O anneye, kıyamadı.
“ Allah’a havale ediyorum “ dedi. Cevabını bekleyenlere.
.../...
Işığını kapatırken, yedi yıldır tek duası haline gelmiş, o cümleyi mırıldandı:
“ Allahım, sana havale ediyorum. En doğruyu yapacağına, inanıyorum. “
Eser Aslanlı
izmir