13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1127
Okunma


Tanzimat’tan beri, yaşadığımız hayat ile yaşamak istediğimiz hayat arasında bir tezat var.
Sunulan hazır elbiseler, zevkler, davranışlar. İthal edilen bir medeniyet.
Düşünmeye ne gerek var. Onlar bile hazır geliyor..
Sofraya nasıl oturacağız sorusu ile başlayan eğitimimiz; nasıl yemek yemekten, nasıl dans etmeye kadar vardı.
Bütün Yeşilçam filmlerini bu konu üzerine kurduk.
Köyden gelen Ayşe’ye dans etmesini, yemek yemesini öğrettik.
Geçmişe ait ne varsa inkâr ettik.
Medreseleri kumarhane, sarayları moda evi, hamamları turistlere meze yaptık.
Çocuklarımızı atalarımıza; daha dün İzmir’den, Maraş tan, Urfa’dan kovduğumuz düşmanlardan daha düşman kıldık.
Kim tarihime daha iyi sövdü, ödüllere boğduk.
Kim sahip çıktı kültürümüze gericilikle suçladık.
Çağdaş olmamızı, medeni olmamızı engelledi diye, dine ait ne varsa reddettik.
Dilimizi değiştirdik. Kültürümüze ait ne varsa maziye gömdük.
Örflerimizi, adetlerimizi filmlere komedi yaptık.
Peki, sonuç ne oldu?
Bir gün olsun rahat uyuduk mu evimizde.
Bir gün olsun yüzümüz güldü mü?
Geleceğinden emin, kendine güvenen, yaşadığı coğrafyanın farkında olan gençlerimiz oldu mu?
Atatürk’ten sonra bizi anlayan, bizi düşünen, bize yön veren, hedefler gösteren bir liderimiz oldu mu?
Karanlığa küfretmekten başka bir şey yaptık mı?
Ve çoban sülü ile geçen 40 sene.
Borçlar, dolandırıcılık, sahtekârlık, cinayetler, tecavüzler, şehitler, iç politika, dış politika tam bir rezalet.
Hâlbuki tarihinizi bilmezseniz; Kıbrıs’ta, Güneydoğu’da, Irak’ta, Balkanlar’da köşeye sıkışırsınız. Ve bir gün ateşler içinde bulursunuz kendinizi. Ve de bulduk!
Atalarımızı tartışarak, onlar için bir şey yapamayız ama, torunlarımıza nasıl bir Türkiye bırakacağımız bizim elimizde.
Başkasının izinden yürüyen, iz bırakmaz demiş, Brannon
Batının yürüdüğü yollara ayak basalı, kendi yürüyüşümüzü unuttuk.
Batı ile batılılaşma yolunda yarışmaya kalkıştık.
Sonra ne oldu? Ne batılı olabildik nede yürüyüşümüzü hatırladık.
Zor muydu peki birbirimize selam vermek. Merhaba demek?
Saflık mı, kırmızı ışıkta durmak?
Yerlere tükürmemek.
Kitap okumak, düşünmek, çok mu anlamsız!
Dürüst, ahlaklı olmak, kanunlara uymak içimize mi sinmedi?
Kumarda her şeyini kaybeden insan misali; özelleştirme, çağdaşlaşma, uyum derken satmadığımız ne maddi ne de manevi değer kaldı!
Beden ve ruh değiştiğine göre; sıra geldi ‘Milli’ Kimliğimize…
Onu da dejenere ettik mi, başımız göğe erecek galiba!
Hüseyin PAŞA