4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1703
Okunma

“Sanıyor musun ki senden vazgeçtim…
Suskun olsam da ben seni her gün bir öncekinden daha çok sevdim.”
Sen güneş ben yağmur… İkimiz de toprağa düşüyoruz… İki kere kederli oluşum, hiç aynı an’a rastlamayışımızdan… Her iskelede ardında bırakıyorsun beni. Sevinçlerim alıp başını gittiğinde yosun kokulu saçlarım isyan ediyor ve gelen her vapur hüzünler taşıyor yüreğime…
Bir cümle kur noktasız... Sonunda öleyim istiyorum.
Günbatımından şafağa kadar, çocuksu ağlayışıma kadınsı bekleyişler eklerken, ney gibi inleyişim hep gitmek isteyişindendi. Oysa sen bana hayat derdin. Gözlerinin parlaklığını ve yüreğindeki yangınların çiçeklerle dost oluşunu severdim. Uyandım yılların birikmiş sevdasıyla, göğsüne yasladım kalp atışlarımı, gözden ırak bir sevda ovasında yokluğundu kemanımın tellerinde ve sen ölemezdin yokluğuna rağmen dudaklarımda bile.
Susardım...
Susardın...
Ne kadar az bilirsem hislerini, o kadar az incinir kalbim ve o kadar az kanarım, diye düşünür avunurdum.
Yıllar boyu bana arkadaşlık eden karanlığıma inat sana sarılırdım hep kendimle konuşurken. Gecenin buzdan yatağına uzanıp, üzerimden çıkartılmasını beklerdim hüznümün. Biliyordum rüyalarına gül kokusu sindiğinde gelecektin. Kirpiklerimden toplayıp ıslak hüzünlerimi, yanaklarımdan süzülen düşleri kurutacaktın dudaklarınla. Biliyordum!
Gözlerimi yumdum hadi artık gel…
Anla beni yanmak için tek sebebim sensin…
Sen...
Herkes unuttu uçurtmaların mutluluğunu.
Son/suz şiirler de bitti…
Son inancımı da gömdüm deniz manzaralı gözlerinin sahiline…
Ayşegül TEZCAN