20
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1726
Okunma
Canım ablam ilkokul arkadaşının izini bulmuş yıllar sonra tesadüfen. Telefonla konuşmuşlar uzun uzun ve adresini almış bir gün muhakkak ziyaret etmek için. Keçiören’deymiş arkadaşı.
Epey bir zaman sonra bir gün beni aradı "hafta sonu seninle bir arkadaşıma Keçiören’e gideceğiz. Sakın kimseye söz verme” diye. Ablam öyle derde ben başka bir plan yapabilir miyim? Mümkün değil!
Kararlaştırdık Kızılay’da buluşacağız.
Hafta sonu erkenden düştüm yollara bekletmemek için; hanımefendi kendi geç gelebilir hiç önemli değil fakat beklemekten asla hoşlanmaz sinirlenir. Beklemesi bir saniye sürse bile. O otobüsten iner inmez buluşacağı kişiyi karşısında görmek zorundadır. ( :)) Bu kaprisleri sadece bize geçecekmiş meğerse, eniştem hiç takmıyor bile ve randevularına hep geç kalarak ablamı sinir ediyor. )
Epey bir bekledikten sonra otobüsten indi nihayet ve birlikte Keçiören otobüslerinin kalktığı durağa sohbet ederek yürüdük.
_ Abla adresi aldın değil mi yanına?
_ Aldık herhalde. ( İşimi sen mi öğreteceksin nidasıyla hafifte kızgın çıkıyor sesi.)
_ Hava sabah erken olmasına rağmen ne kadar sıcak değil mi?
_ Hıı!
İşte nihayet otobüste geldi. Millet itiş kakış. Hayret az önce medeni insanlar gibi herkes tek sıra halindeyken; otobüsü görür görmez sıra hak getire. Ablam attı hemen kendini otobüse; ben ise o yaşlı, bu benden büyük diye beklerken en nihayetinde binebildim. Bizimkinde yine bir karış surat “öyle bekler durursan biraz zor binersin” der gibi. Onun bu halleri yolculuğu ve kalabalığı hiç sevmediğinden aslında. Elinden gelse toplu taşıma araçlarına hiç binmeyecek ve her gittiği yere yürüyerek gidecek ama eli mahkum.
Hakikaten yaa sabah sabah bu Keçiören otobüsü neden bu kadar kalabalık ki? Herkese tek tek sorsam mı kargalar……………………………. Neyse vazgeçtim sormaktan :))
Ablam ayağa kalktı nihayet! Galiba ineceğiz.
İndik durakta.
_ Şimdi ne tarafa gideceğiz abla?
_ Şu karşı köşedeki ….. taksi durağından sağa dönecekmişiz.
Hiçbir trafik ışığı olmayan genişçe bir yoldan geçmek zorunda kaldık epey bir uğraştan sonra. Neden mi? Anlatayım;
Bazılarınız abarttığımı düşünebilirler fakat ablacığım oldum olası karşıdan karşıya geçemez. Arabalardan çok korkar. Onun geçeceği yerlerde ya trafik ışığı olacak; ya da hiç araba olmayacak. İki metre uzakta bir araba görse bile bekler ki araba geçsin. Sonunda beklemekten sıkılıp elinden tuttuğum gibi karşı tarafa sürükleyerek neredeyse geçirdim. Nefes nefese kalmıştı korkudan ve yüzü sararmıştı. Bayılacak sandım bir an. Bu da onun fobisiydi.
Soğuk bir kış gününde manava göndermiş annem. Yerler karlı, yol ise arabalar geçe geçe resmen buz pistine dönmüş. Ablam karşıdan karşıya geçmeye çalışırken buzdan ayağı kaymış o kadar dikkat etmesine rağmen ve düşmüş. Kalkmak için çırpındıkça düşüyormuş. Dengesini sağlayamamış bir türlü. O sırada kayarak gelen bir araba ablama çarpmak üzereyken neredeyse tekerlerin altından kurtarmış onu tanıyan ve kalkmak için çabaladığını gören manavımız. Eve geldiği zaman korkudan harap bir haldeydi. O günden sonra her karşıya geçmesi gerektiğinde aynı anları yaz olsun kış olsun yeniden yaşıyor gibi hissederdi. Son 4-5 senedir o korkularından kurtuldu nihayet; kendi kendini teskinlerle.
Biraz kendine geldikten sonra gideceğimiz yönü gösterdi. Biz sağa dön sola dön ilerledik. Aaa bu da ne yine başladığımız noktaya yani taksi durağının önündeki o kocaman asırlık ağacın yanına gelmişiz. Ben de fark edemedim gittiğimiz yolları aklım halen ablamdaydı çünkü. Bayağı bir korkmuştum bir şey olursa ben ne yaparım diye. Bu hal komiğime gitti bir an o kadar yol dolandıktan sonra yine aynı yola çıkmak. Ağzımdan istem dışı “cıykk” benzeri bir ses çıktı. Gülmek üzereyken sert bakışlarıyla karşılaştım ve yuttum gülüşümü.
_ Tamam! Kendime gelemedim daha ondan şaşırdım. Şimdi bulacağız.
Yine sağa dön sola dön yürüdük.
Aaaaaaaaaa bu kadar da olmaz ama yine aynı ağaç. Ablam daha bir sinirli!
Üç kez aynı ağacın dibinde bulduk kendimizi. Dördüncüde dayanamadım;
_ Biz bu yolu daha önce geçmiştik.
_ Ne geçmesi! Buradan hiç geçmedik.
_ Baksana şu tamirci aynı!
_ Sen tamirci dükkanlarına bakacağına …… Sokağına baksana.
_ ……?
Şaka gibi! Beşinci kez aynı ağacın altındayız. ( Bizi takip mi ediyor ağaç acaba? :)) )
Her defasında; farklı bir hedeften gitmemize rağmen yine aynı ağaca çıkmak gerçekten sinir bozucu ve komik bir durum. Ablam bıraksa kahkahalarla güleceğim ama.
_ Şu adresi birine sorsak mı?
_ Ben salak mıyım? Bulamayacak mıyım bir adresi?
_ Hayır! Ama kafan karıştı iyice. Geçtiğimiz yoldan geçip duruyoruz.
_ Bu kez bulacağız. Yolu böyle tarif etmişti. Köşe başındaki taksi durağından az ilerle. İlk gördüğün sokaktan sağa dön.
_ Hiç değilse arkadaşına telefon etsen! Gelip bizi alırdı.
_ Arkadaşıma bir adresi bulamıyor diye güldüreyim mi kendime? Buluruz şimdi.
_ Hiç değilse taksi durağına soralım. Onlar her yeri bilir.
_ Sen ne çok konuşuyorsun! Yürü hadi!
Yuh artık! Bu kadar da olmaz. Yine aynı ağaç ve biz yedinci kez o ağacı görüyoruz. Artık o kadar tanış olduk ki kendileriyle. Daha dallarının ucunu görünce halimize gülüyor gibi geliyor ağacın duruşu.
Taksi durağındakiler de fark etmişler bizdeki tuhaflığı. İçerden bir adam geldi yanımıza;
_ Bacım adres arıyorsunuz galiba? Verin adrese bakayım tarif edeyim size.
_ Ne adres araması? Biz birini bekliyoruz burada. O gelene kadar da dolanıyoruz. (Öyle bir hışımla söylüyor ki! Adam mümkün değil bir daha biz istesek te yardım etmez. ) Gel buraya! (Elimden çekiştiriyor benim de. )
_ Neden yardım teklifini kabul etmedin?
_ Ne niyetle sorduğunu nereden biliyorsun? Ya niyeti kötüyse?
_ ……? Peki! O zaman arkadaşını telefonla ara.
_ Nereden arayacağız şimdi? Ptt kim bilir nerededir.
_ Aman şimdi bir de ptt arayacağız diye gezmeyelim. Ben şu tamirciden rica ederim oradan ararız.
Rica minnet zoraki telefon etmeyi başardık arkadaşına. Biz falanca tamircideyiz; gel bizi al.
İşte bu kadar basitti.
Arkadaşı iki üç dakika sonra yanımızdaydı.
Evlerinin önünden dört kez geçmişiz ve o bizi uzaktan benzetiyormuş ama onlar olsaydı içeri girerlerdi diyormuş.
Canım ablacığım sokak ismini yanlış anlamış; o yüzden arayıp gezmişiz boşu boşuna. Kendisinin de keyfi yerine gelince anlattı bu olayı arkadaşına ve başladılar katıla katıla gülmeye.
Bu kez de benim içimden gelmiyordu gülmek. Bana o kadar işkence dolu saatler yaşattıktan sonra.