45
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2747
Okunma


Özlemek durdu kapıya . Atıyorsun yine damarlarımda. İşte en çok korktuğum an. Neler yapabilirim kestirmesi bile güç. Seni baktığım her yerde görmek, dokunduğum her şeyde hissetmek, haykırdığım her seste duymak.
Ve korkmak yalnızlığın getirdiği karanlıktan.
Ve yakmak binlerce mum.
Ve oynaşmak gölgelerle duvar diplerinde usulca.
Aklın almaz bu oyunu. Ortada gölge yoktur oysa. Bu nasıl kandırmacadır ki aldatır hem aklını, hem yüreğini. Zaman zamanı kovalar, büyüdükçe büyür içinde özlemler hiç bilmediğin okyanus kadar. Ve senin hiçbir şeyden haberin yoktur. Koca bir çığlık olur isyanlar içinde. Sıraya girmiştir her boktan şey gibi yokluğunun dayanılmaz sancısı. Ve dalasın gelir her şeye. Sokağa zor atarsın kendini. Yollar çabuk biter gidilecek yer olmadığı zaman. Oysa nasıl da bitmediğini düşünürsün hedef belirlediğinde.
Aklın zamanı durmuş, saatler yüreğine vurmuştur artık. Hiçbir hikayenin içine giremez, hiçbir şarkıyı sahiplenemezsin. Günde kaç kez geçtiğini bile hatırlamadığın sokakların yabancısı olmuşsundur da adressiz kalırsın. Sıkı pazarlığa oturur seninle gece. Düş gemileri yaparsın kağıttan,elinde bir on dörtlü var sanırsın ve başlarsın teker teker düşlerini vurmaya. Oysa elindeki bir kurusıkıdır her seferinde seni yanıltan.
Bir sahil kasabasına düşse yolum dersin. Kimseyi tanımadığım. Aynalara baktığımda elimin yüzümün bile yabancı olduğu bana. Her şeye sil baştan. Dibine atlayasın gelir bu yalnızlığın , en dibine ki tek hamle ile savurarak kendini tüm gücünle yüzeye yeniden çıkmak için. İnsem dersin sahil kenarına ve salsam deniz gecesinin karanlığına zulamda götürdüğüm birkaç düş kırığını. O nasıl bir gizdir, o nasıl karanlıktır ki düşlerden önce yutuverir seni. Kaybolursun gecenin deniz kollarında. Tüm öfkeni kusmak adına bağırırsın turkuaz boşluğa. Yırtılacak sanırsın gecenin karanlık yüzü. Ama o inadına koyulaşır.Seçimsizliğe yol alır. O bilir gittiği yeri. Şuursuz yolcusu sensindir. Artık yollar, denizler, düşler sana çıkmaz. Elin ayağın buz keser 39 derecenin buharında kimyasal değişime uğramıştır her şey. Donma noktan olmuştur ağustos geceleri.
Kusuncaya kadar içmek geçer içinden. Rezilliği ele alasın, tanımadığın kapıları çalasın gelir tek tek. Birden çocukluğun düşer aklına. Sahi neden hep böyle zamanlarda takılır aklıma bebeklerim, misketlerim. Rüzgarla yarıştırdığım uçurtmam takılır aklıma mimarı babam olan. Babama nerden geldik sahi. O hazin bir öyküdür içimde kendime bile anlatamadığım. Sırat kadar keskindir onun bırakıp beni gidişi. İçinden çığlıklar boşalır yara yara tüm etlerini. Kemiklerinin bile sızladığını hissedersin. Tüm etlerinin cımbızla toplandığı bir acıya eştir o hikaye. Bir de ona düşmek istemezsin böyle bir gecede ve onun en nefret ettiklerini hatırlarsın.
Ne çok şey geçer içinden hiçbirine ulaşamadığın, hiçbirini yapamadığın.
Ve bir harita çizersin karanlığın tam ortasına, bilmediğin bir coğrafyadır artık özlemişliklerin. Özlemek dokunuyor sana. Bilirsin ve yeniden dersin, yeniden…
İnadına aşka...
Vermiştir işte özlemek meyvesini ve sen anmışsındır yine aşkın adını. Kimsesizliğine küfrede küfrede. Bilmediğin bir sıcaklık geçer içinden. Hiç tanımadığın bir ten. Hiç kaybolmadığın bir bakış içinde. Uzaklara çağırır seni bir yıldız delice. Sen yine toparlarsın aklını, alırsın yüreğini avuçlarına. Göremezsin yine kördür aşkın gözü. Oysa aynı hikayeyi yazıyordur sinsice bu oyunun sonuna…
sevgi kaya