7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
730
Okunma
İş yaşamı ve ev yaşamının zorluklarını yaşayanlardan biriyim. Çalıştığım için evde alışagelmiş bazı görevlerimi ,akşamdan yapmak zorunluluğu doğuyor haliyle. Maillerime her gün bakamasam da arada bir bakmaya çalışıyorum. Akşam, yemekten sonra bilgisayarımın başına geçtim. Maillerime bakarken, sevdiğim bir arkadaşımın maili dikkatimi çekti. Görünüşte insanı güldürecek ve eğlendirecek bir maildi.
Önce, okurken kahkahalarımı tutamadım. Mizahi yönden ele alınmıştı. Bir erkek resmi vardı ilanda. Esprili bir dille yazılmıştı. Aynı zamanda da itiraf dolu bir ilandı.
Onu kaçırışını, attığı dayakları, yaptığı eziyetleri sanki normal bir hareket gibi anlatıyordu.
Bu mailin, büyük bir ihtimal ile keskin bir zekanın kurgusu sonucu ortaya çıktığını tahmin ettim.
Gülerken ise bir an için kurgu da olsa o kadının yerine koydum kendimi. Yaklaşık, yirmi üç yıllık evliyim. Bu dönem içinde eşimle ufak tefek sorunlarımız mutlaka oldu. Karşılıklı konuşarak hallettik bugüne kadar.
Ben, şanslı kadınlardan biri olduğumu her zaman kabul ettim. Gazete haberlerinde, televizyon ana haberlerinde sıkça rastladığımız şiddet olayları karşısında, kendimi çok kötü hissederim. Ve o zamanlar, içimden kendime şu soruyu sorarım. “ Acaba, benim kocam da bana bu şekilde şiddet uygulasa ne yapardım ? “
Herhalde, ekonomik özgürlüğümün olmasına rağmen yuvamın yıkılmaması için dayanmaya çalışırdım bir müddet. Konuşmaya, kendimi ifade etmeye çalışırdım. Çocuğumun, mutluluğu için onu babasız bırakmamak için sineye çekerdim. İçimde esen fırtınaları saklamaya çalışırdım. Ta ki bardak dolup taşana kadar.
Ne yapabilirim ? Kadın gücü ile erkek gücü orantılı olmadığı için karşı koyamam. Ancak, hakkımı kanuni yollarla arayabilirim. Polise giderim. Polis, araya girer. Bizi barıştırır. Evimize gönderir. Bu sonuçla karşılaşınca da sesimi çıkaramam ya da kökten çözüme ulaşmak için boşanma davası açarım. Bunlar benim durumumdaki bir kadının yapacakları.
Peki ! Hiçbir geliri olmayan veya sığınacağı bir ailesi olmayanlar ne yapar ? Uzun süre işkenceye katlanır. Sonra, konu komşunun şikayetiyle polis gelir. Karakola gidilir. Polis barıştırır. Evine gönderir. Eve girer girmez, yine dayak faslı başlar. Siner, ya dayak yemeğe devam eder, ya da dayanamaz eline bıçağı alır kocasının karnına daldırır. Biraz daha cesaretli ise dayağı yemeden önce kaçar kadın sığınma evine sığınır.
Sizlere iki kadının davranış biçimlerini, gözlemlerime dayanarak anlatmaya çalıştım. Her ikisinde de ortak nokta sabır ve dayanma gücüdür. Kadın, anadır, kaynanadır, kız çocuğudur. Haladır, teyzedir. Ama ne olursa olsun güçsüzdür. Bizi bu hale getiren ise yine kendi cinsimizden olan büyüklerimizdir.
Yaşadığımız ülkenin yaşam şartları, gelenekleri, görenekleri, ruhumuzun en derin noktasına kadar nakşedilmiştir. Kendimizi ifade etmeye çalıştığımız yaşlarda başlar bu tür etkileme.
Yemeğin en iyi tarafı erkeğe ayrılır. Odadaki en rahat koltuğa erkek oturur. Onları rahat ettirmek kadınların en asli görevidir.
Hatta, erkek karısını aldatsa bile kadın suçlanır. “ Kadın olsaydı da kocasına sahip çıksaydı “
Denir. Biz de bazen kendimizi suçlarız. Birbirimize destek vereceğimize, kınarız.
O zaman, bu olaylara üzülmememiz gerekiyor. Bu hale getiren yine bizleriz. Karşı koymak, isyan etmek, ya da feminen davranışlarda bulunalım demiyorum. Haklarımızı bilelim o yeter. Duracağımız yeri bilelim. Sınırlarımızı, bize zarar vermeyecek şekilde çizelim. Saygı ve sevgi çerçevesinde.
Mutlu ve umutlu günler diliyorum. Kadınlara ve erkeklere. Hep birlikte ama barış içinde.