5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
840
Okunma
Kurban bayramı geliyordu. Bende ve arkadaşlarımda büyük bir heyecan alınan kurbanlıklarla ilgileniyorduk. Herkes kendi kurbanlığına bir isim koymuştu. Kimisi kınalı, kimisi pamuk. Bende koyunumun her tarafı beyaz olduğu halde göz çevresi siyah olduğu için Karagöz koymuştum adını. Elimden gelse karagözü evimize çıkarıp onunla birlikte yatacaktım. O bana ben ona o kadar çok alışmıştık ki!
Daha benim sesimi duyar duymaz bir an evvel beni görmek için sabırsızlanır huysuzlanırdı. Apartmanın sığınağına kapatmıştık Karagöz’ü. Alıp arka bahçede otlatmaya çıkardığımda benimle kovalamaca bile oynar arkadaşlarım hayret ederlerdi; “bizimkiler hiç öyle oynamıyo bizle” diye.
Bir gün arkadaşlarımla birlikte koyunlarımızın bahçeden sıkıldıklarını düşündük ve onları gezmeye çıkardık. O kadar eğleniyorduk ki anlatamam. Tüm koyunların boynunda ip bağlı olduğu halde ben Karagöz’e ip bağlamamıştım özgürlüğü kısıtlanmasın diye. Düşünsenize birisi sizi bağlamış ve gideceğiniz sınırlı yerler. Ölecek gibi hissederim kendimi. Arkadaşlarım diyor kaçarsa şimdi azar işitirsin diye ama dinleyen kim. Karagöz bana bağlıdır kaçmaz. Gerçektende Karagöz o kadar uysal ve benimle o kadar ilgiliydi ki. Biz eğlene güle epey bir gitmişiz farkında değiliz. Nerede kaldı bu çocuklar kurbanlıklarda yok diye ailelerde bir telaş sormayın gitsin. Sağa bakmışlar yok, sola bakmışlar yok. Artık polise mi haber versek akşamüzeri oldu derlerken biz geldik. Herkeste hem telaş hem sevinç. Bağırıp çağıranlar mı dersiniz, çocuğunu dövenler mi nerede kaldınız diye. Annem ve babam bana hiç kıyamazlardı. Kızacak oldular o kadar masum bakıyordum ki kıyamadı ve bir daha bizden habersiz bir yere gitme demekle yetindiler.
Sabah bayramdı. İçim içime sığmıyordu. Elbisemi, ayakkabılarımı baş ucuma koyup bir an evvel sabah olsun diye dua ederek yattım.
Sabah olmuş ve babam bayram namazına gitmiş, annem ablamları kaldırmıştı. Bana kıyamamışlar nasılsa kalkar kendisi yatsın demişler. Ben uyandığımda baktım evde kimse yok alelacele bayramlıklarımı giydim biran evvel Karagözümü göreyim karnı acıkmıştır diye sığınağa indim. Ama bir tuhaflık vardı. Seslendiğim halde Karagöz ilk kez bana cevap vermemişti. Panikle bana kütsümü acaba diye kapıyı açtım; o da ne Karagöz ve diğer kurbanlıklar yok. Ablamlar mı çıkardı acaba dışarı doyurmaya diye arka bahçeye dolandım.
Aman Allah’ım oda ne? Benim Karagöz’üm, en yakın arkadaşım! Kanlar içinde yerde öylece savunmasız yatıyor. Kimler kıymıştı ona. Onun ne suçu vardı da bu sonu layık görmüşlerdi. Dona kalmıştım. Ne ileriye gidebiliyor, ne geri dönebiliyordum. Ne hissettiğimin bile farkında değildim. Bayılmışım! Gözlerimi açtığımda evde olduğumu gördüm. Hüngür hüngür ağlıyordum ve kimse beni susturamıyordu. Benim gözümde hepsi birer katildi şimdi. Henüz beş yaşındaki bir çocuğa yapılır mıydı bu işkence?
Ailem biliyordu benim hayvanları; özelliklede kuzuları ne kadar çok sevdiğimi. Hem bana arkadaş diye bir kuzu alıyorlardı, hem de onu hiç acımadan öldürüyorlardı.
Biraz kendime gelince balkondan baktım; Karagöz’ümün parçalara ayrılıp dağıtılmasına. Hane içindekilerde anlamışlardı yaptıkları hatayı ama artık çok geçti. Onları asla affetmiyecektim. Tabii bu durumda hiç kimse ete ağzını süremedi bitene kadar. Gelen misafirlere ikram edildi et. Birde kurban kesemeyen konu komşuya dağıtıldı bol bol biran evvel bitsin diye.
O günden sonra uzun yıllar kurbanlık alınmadı evimize. Benim artık Karagöz’ü unuttuğumu düşündükleri yıla kadar. Artık nede olsa liseye gidiyordum ve bir takım şeylerin farkındaydım. Ama bilmedikleri bir şey var; ben Karagözümü halen unutamadım ki!...
Serap Baycan