4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2287
Okunma
Hocam Molla Mehmet bana Kur’an ve dini bilgiler öğreten, köyümüzün imamıydı. Benimle birlikte çevre köylerimizdeki bir çok insan ondan feyiz almıştır. Doksan küsur yaşta vefat etti. Mevlâm gani gani rahmet eylesin. Kendisi bir gün şöyle anlatı-yordu:
“Geçenlerde Konya’ya gittim. Oradaki dostlarla sohbet ettim. İhtiyaçlarımı gördükten sonra belki bir daha gelmek nasip olmaz Mevlâna Hazretlerini bir kez daha görüp, vedalaşayım diyerek türbesine vardım. Türbenin önü mahşeri kalabalık. Ön kapıdan girdim avluda her türlü insan içeri girmek için bekleşiyor.
Kalabalığın içerisinde genç bir kadın, kollar omuzlardan açık, mini etek giymiş dizleri meydanda. Kendimce şunu ikaz edeyim, bu ulu zatı rencide etmesin diye düşündüm, sonra da bakarsın ters bir cevap verir kırılırız diyerek vazgeçtim.
Kalabalık arasından zar zor içeri girdim. Mevlâna Hazretleri-nin huzuruna vardım, baktım ki, dışarıda gördüğüm dekolte giysili genç kadın ellerini açmış dualar ediyor. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından aşağıya süzülmektedir.”
O an kendi kendime:
“Hadi Mehmet bu dünyayı seksen beş sene eskittin, iki damla gözyaşı da sen dök bakalım dedim, dedim ama bir damla bile yaş akıtamadım.”
Bundan böyle İslam’ın tesettür emrini tebliğ et, fakat kimseyi yargılayıp hüküm vermeğe kalkma, senin göreme-diğin özlerde neler var” dedim.
Hz.Ayşe (r.a) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü sana Safiyye’ deki şu şu hâl yeter!” demiştim bundan memnun kalmadı ve: “Öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karış-tırılsaydı (denizin suyuna galebe çalıp) ifsat ederdi.” Buyur-du. (K.Sitte: 4322)
*
H.İbrahim Sakarya