19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
824
Okunma
KÜRT AÇILIMI NEREDEN BAŞLATILMALI !..
Dr. Sadık ÖZEN
Uzun süredir ortalıkta bir “Kürt Açılımı” lafı dolaşıp duruyor. Bu lafı, ilk olarak iktidar yanlısı ve de emperyalist uşağı bazı karşı devrimciler gündeme getirdiler.
Sürekli olarak yaratılan yapay gündem maddelerinden biri. Tam ülkemizi bölmek ve üniter yapımızı bozmak hevesinde olanların istedikleri gibi.
İktidar partisi de, yaklaşan seçim atmosferinde iyi bir seçim malzemesi olabileceği düşüncesiyle konuya balıklama atladı.
Ortada bir açılım lafı var da açılımın ne olacağını açıklayan yok.
Bu açılım sağlanırsa terörün ortadan kalkacağı söylemleri ile kamuoyu desteği sağlanmaya çalışılıyor.
Terörün sona ermesi bir yana, ülkede yeni tartışmalar yaşanmaya başladı. Toplumsal huzur gittikçe bozuluyor ve gelecek için kuşkular artıyor.
Tıpkı “Köroğlu’nun gözü kör olsun” misali. Konuyu derinlemesine inceleyen ve irdeleyen yok. Türk kökenli vatandaşlarla, Kürt kökenli vatandaşlar arasında nasıl bir ayırım olduğu dile getirilmiyor, sadece kafa karıştırıcı görüşler ileri sürülüyor.
Aslında, ben bu yaşıma kadar, Türk ve Kürt kökenli vatandaşlarımız arasında nasıl bir ayırım olduğunu anlamış değilim. Zira, yasalarımızda böyle bir ayırım söz konusu olmayıp; kanımca farklılıklar, bölgesel toplum yapıları ve bunlara bağlı, olanak veya olanaksızlıklardan kaynaklanmaktadır. .
Galiba, Kürt kökenli vatandaşlarımızı rahatsız eden ilk ve en büyük neden, Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki feodal yapı olmalıdır. 30-40 köyün arazisine sahip ağaların, beylerin ve tarikat şeyhlerinin vesayetinde yaşamak ve de sürekli olarak onlar tarafından sömürülmek hiç de kolay şey değildir.
Bu bölgelerde yaşayan insanlar, içinde bulundukları koşullar itibariyle, bu feodal yapıya karşı çıkmak ve onunla savaşabilmek olanağına sahip olamadıkları gibi, kafalarından bu tür düşünceleri geçirebilme cesaretini bile kazanamamışlar ve kurtuluşu devlete karşı çıkmakta aramaya yönlendirilmişler.
Bu durum, hem ülkeyi dıştan bölmeye çalışanların işine gelmiştir, hem de feodal yapı içinde yer alan egemen güçlerin.
İşte devletin zaafı burada ortaya çıkmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan beri bu feodal yapı ortadan kaldırılamamış, hatta çok partili döneme geçildikten sonra daha da güç kazandırılmış, bu insanlarla mücadele etmek yerine, siyasetin içine çekilerek ve onlara yeni yeni ödünler verilerek, milletvekili seçilerek, başbakan yardımcısı ve bakan yapılarak, kendi iktidarlarının daha çok güç kazanmasına çalışılmıştır.
Yarattıkları toplumsal travmalarla, tarihimiz önünde hesap vermesi gerekenler, cumhuriyetimizin ulusumuza kazandırdıklarını “Travma” olarak niteleme cesaretini bile gösterebilmişlerdir.
Mütegallibe takımı ve üst düzey siyasetçiler konunun dışına çekilecek olsalar; toplumun tabanında, bin yıldır süregelen, evliliklerle kazanılmış akrabalıklarla perçinlenmiş, sevgi ve saygı bağlarıyla örülmüş, tertemiz ve lekesiz bir kardeşlik ortamının oluşturduğu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından mutluluk ve onur duyan, üniter devlet ilkesine inanmış, her türlü etnik ve inanç ayırımlarından arındırılmış bir Türk Ulusu’nun var olduğu görülecektir.
Adı ne olursa olsun, ister “Kürt Açılımı”, isterse “Demokratik Açılım” diyelim, yapılmak istenen şey, eğer bir “Demokratikleşme” sürecinin başlatılması ise, atılacak ilk adım “Toprak Reformu”nun gerçekleştirilmesi, bu önemli ve yaşamsal konuların siyaset dışı ele alınarak çözüme kavuşturulmalarıdır..
Saygılarımla…
NOT: Bu konuyla ilgili görüş ve önerilerimi sunmaya devam edeceğim