2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
921
Okunma
Yaşam katı kurallarla sınırlanıp kısıtlanmayacak kadar esnektir. Ayıbın en büyüğü, kendine özgü bir birey olan insanın yine kendine özgü bir yaşamı olmasını kısıtlamak, onu bu haktan yoksun bırakmak değil midir?
Susturuluyoruz; konuşamıyoruz... Bastırılıyoruz; yaşayamıyoruz... Yanlış öğretilenlerle doğru yaşamaya, mutlu olmaya çalışıyoruz, mutsuz oluyoruz... Her birimiz keşfedilesi ayrı bir evren taşırken içimizde, küçücük bir dünyanın kapıları üzerine hapsediliyoruz... Gök ne renkmiş göremiyoruz... Gördüğümüzdeyse gidemiyoruz... Doğruları söylemekten men ediliyoruz... Söylediğimiz takdirde tabularla, yasaklarla, baskılarla yargılanacağımızı biliyoruz ve söylemiyoruz, söyleyemiyoruz; susuyoruz... Kendimiz olmaktan çıkarılıp, kendimizin bile hiç tanımadığı bir insan kılığına sokuluyoruz...
Değil kendi kendimizin efendisi olmak, kısacık, sıradan bir reklâm filmine bile eleştiri getirmekten çekiniyoruz. Doğruyu biliyoruz ama söylememeyi tercih ediyoruz. Her gün televizyonda belki yüzlerce kez falanca deterjanın kahve, çimen, yağ lekelerini kolayca çıkardığı masalını dinliyoruz. Oysa lekeler çıkmıyor. Ama tüketici de ortaya çıkıp bu deterjanların hiçbirinin işe yaramadığını söylemiyor. Gönül isterdi ki, tüketiciler kullandıkları ürün hakkındaki gerçeği açıkça söyleyebilsinler, üreticiyi uyarabilsinler. Böylece üreticide, lekeler öbek öbek bembeyaz çamaşırların üzerinde kalırken, ortaya çıkıp,"İşte falanca beyazlığı" gibi asılsız sloganlar atamasın. Biz izin verdikçe onlarda bizi kandırmaya devam edecekler elbette. Kandırılmaktan bıkmadık mı artık?