4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
745
Okunma

Bir mum ışığının aydınlığındaydı sevgiliye duyulan özlem...
Sensiz hayatın ihtişamı sürüklemişti beni sana. ne pınarlar kurutmuştum bu bedende oysa. ufak bir çırpınmaydı beni sana bağlayan ; küçücük kanatlarımla konmuştum yüreğine ve beni sahiplenişin hatta kucaklayışın olmalıydı seni vazgeçilmez kılan.
Yemyeşil baharın koynunda tatlı rüyalar içerisinde seni hayal ederken daha tanımıyordum bile seni. Gökkuşağı içerisinden renkler beğenirdim sana ;
güzel gözlerin,öpülesi dudakların,utangaç hallerin ve en çok da masum yüz hatların olurdu hep...
Ben seninleyim kasım yağmurları yağarken; düşler prensesi ve gözlerimde çocukluktan kalma masumiyet izlerini taşıyorum ; sen kokuyorum hala çünkü biliyorum artık sevgiliye duyulan özlemi...
Küçük bir yaz çiçeği gibi beklemiştim yağmuru ; yaşamanın ıslak bir su tanesi gibi içimden akıp gitmesini istemiştim. Tenimi, unutulan masal kahramanlarına hiç bilemeden emanet etmiştim ; korkutucu müzikler dinlemeyi kendime yakıştırırdım ama yine de anlatamadığım içindir ki yüreğimi kapatmayı bir türlü beceremedim. Yanan mum ışığının yalnızlığıma şahit olsun diye söndürmezken sanki karanlığın gizemli yanını hep bertaraf etmiş gibiydim...
Alicenap günün birinde dilenci kılığına girmiş yalancı suratlara vermiştim içimdeki acınası duygularımı. Soğuk gecelerin battaniyesiz döşeğinin hatırına bıraktım benliğimi, 1 ytl’nin içine sıkıştırıp verdim içimdeki masumiyeti ...
Güneşin değdiği yerden kalbine girmek isterdim. Belki ufak bir sıcaklık belki ufak bir dokunuş belki de tarifi mümkün olmayan bir gizemdi sevgi ve onun için kalbinde yer edinmeliydim...
Yıkıntılar arasında ki sıradan bir aşk hikayesi değil ki yaşadığımız.
Her defasında ölümün ne denli son olacağını bilircesine dualarımız.
Soğuk usul esen bir rüzgarın çırpınışları gibi içimizdeki ezikliğimiz.
Ve duran her nesnede aransa da düşten öte hep beslediğimiz kalbimiz.
Yanımda sen olmayınca hasretim aşk nöbetlerine ; yüreğimden kayıp giden her ahtı bir hata gibi görüyorum. Sebepsiz yere bırakıyorum gönlümü dertlerin koynuna ve biliyorum aslında sevmek sevilmek aynı cümlede daha da güzel duruyor...
Bu sessizlik, bu karanlık nereye kadar sürecek. Yüreğime ayaz vuruyor demleniyorum hasretinle, bu mekansız sokakların bekçisi gibi gece gezmelerim. Asırların dindiremediği bırakılmayan ateş gibi içimde sıcak gülüşün ; bahardaki martıların dans edişleri gökyüzünde ve bitmeyen sonsuzluk içerisinde kayboluşların varoluş çabası gibi sonsuz aşkım...
Dün akşam üstü yağmurun nemli yanını hissettim yüzümde, bir tebessümün bin asiliği yok ettiğini görünce daha da çok sevdim seni...
Aslında sana sadece seni seviyorum yazmak istiyorum başka hiçbir şey geçmiyor ki içimden ; sayfalarca seni seviyorum demenin tadını çıkarmak; her yazışımda daha da farklı anlamlarla süslemek ve seni daha da çok sevmeyi Allah’tan diliyorum...
Ağlamanın nedenli bir yıkım olduğunu özleminin içinden çıkılmaz zamanlarında daha da çok hissediyorum. Yanımda olmayışların var ya sanki mezarlık gibi her yer; etrafı dört duvarlı çevrili münferit bir odanın karanlığa teslim olmuş hali gibi; sensizliğin sessizliğe emanet edilmiş tek hali hüzünlerim...
Hayatın anlaşılmaz yanlarının esirimi olduk, yoksa tersliğin içindeki her şey yabancı ve yalancı mı?
Gırtlağımdan geçen her nesnede seni düşünürken haram lokmalar mı geçti habersiz içimden,
Bakınmalarımın izinde gözlerim kaybolurken boynumda ki bu dar ağacına benzer şeyde ne!
Beni sadece sen sev ! bırak yıllar geçsin yanımızdan, acelem yok ! sen varken niyetim yok ölmeye...
"Sanki sen varmışsın gibi yaşıyorum hayatı ve istiyorum sonsuz aşkın gizemini ölmeden önceki zamanım da..."
emre onbey...