7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1671
Okunma

Gece yarısını az geçe bir zaman dilimi içinde, göz kapaklarımın açık kalması istemime itaatsizliği ile başlıyor bütün olay.
Görmezlikten gelmeye çalıştığım bedenimin yorgunluğunu gidermek amacı ile yatağıma doğru yolculuğuma başlıyorum.
Kocaman üç adım.
Kolay değil!...
Günlük kıyafetlerimden arındırıp, yumuşatıcı kokan askılı gecelik resmine büründürüyorum bedenimi...
Peki ya, zihnim?...
...
Ulu cami duvarını leylak rengi badana yapmaya çalışıyorum.
Ne zaman ve kim tarafından kurulduğu hakkında mâlumatım olmadığı iskeleye tırmanmış, hangi isim altında toparlandığını bilmediğim Arapça isim, dua ya da kelime yazılı dini simgeleri bozmamaya itina gösteriyorum.
Bir yandan badanayı hazırlamaya çalışıyor, bir yandan da leylak renginin ve benim, camii de ne işimiz olduğunu anlamaya çalışıyorum.
Benim anlayamadığım noktaların etrafında inatla dönerken, anlamanızı istediğim noktaların açıklamalarına kapılıp gidiyorum. Girdap misali...
Açıkçası rüyama dair yön verme isteğimi bastıramıyor, huysuzlaşmaya başlıyorum.
Rüya işte...
İçinde anlam aradığım, lakin mantık arayamadığım son noktalar dizilimi...
Yaşanmışlık örneklerimizin karşı kıyısına bıraktığımız başkaldırımızın ortaya çıkış anı...
Adı üzerinde: rüya.
Yamalı bizsizlik... müdahale edemediğimiz bilinç altında yaşayan kaçak düşlerimizin kısa film matinesi.
Uyurken görebildiğimiz, banyo küvetimizdeki renkli köpükten kareler misali ‘’hayırlara vesile olsun’’ dilekleriyle uyanınca bir çok anını unuttuğumuz, geleceğin değil geçmişimizin sadık habercisi görüntüler...
Fizyolojik olarak vücut felcine uğrama anımız; uyanılan anda sona eren... ermediğinde ise karabasana sebebiyet durumumuz.
...
Tüm bu yazdıklarımın ve bilgilerin rüya gördüğünüz zamanda geçtiğini hayal edebiliyor musunuz?
Belki evet, belki hayır.
Lakin ben yaşadım bu durumu...
Sanırım uyuyordum. Sanırım diyorum çünkü ne yaptığım hakkında bir fikrim yok.
En son kendime dair yaptığımı bildiğim eylem; güvenli yatağımda uzanmış, uykuyu bekliyor olduğumdur.
Bir yanım, tenekede hazırlamış olduğum boyaya elimdeki ruloyu almış daldırırken
-kim açtı başıma bu işi? Ne işim var burada? Nereden çıktı camii boyamak işi? Bana mı kaldı? Kim istiyorsa yapsın!... İskelede amma yüksek ha. Neden buradayım?
ve benzeri söylenmelerime eşlik yazıma ilave edemeyeceğim ana avrat küfürlerimin arada kaynamasını yaşarken, diğer yanım karşıma geçmiş;
-kızım rüya bu!... Boş yere debelenme, söylenme!... Ne gerekiyorsa yap ve bitsin işin. Aksi takdirde karabasana dönmesi içten bile değil bu olayın.
Gibi bana gereksiz bilgiler darağacımdan kopardığı yaprakların üzerinde yazılı falları okuyor.
...
Oysa tek istediğim; günün ve dünün kırıntılarından kurtulma umudu ile uzandığım boşluğumda, rahat ve derin bir uyku.
Rüya değil!...
4/7/7