3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1392
Okunma
Hava çok soğuk, dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Buna rağmen sabahleyin evimin önündeki erik ağacının dibinde gördüğüm menekşelerin sıcaklığı içimi ısıtmaya devam ediyor.
"Menekşe baharın ilk müjdecisidir" derler, ki bu doğrudur. Ben bu güzel çiçeği, her zaman, önemli bir haberi karlı dağların fırtınalı geçitlerini düşe kalka geçerek, üstü başı kar buz içinde -ve nedense hep güzel bir kız suretinde- getiren mukaddes bir haberciye benzetirim. Bu güzel masalın kahramanı, en bedbin anlarımda bile, bana hayatın güzelliğini hatırlatır. O, her zaman yüzüne hasret kalınan bir dost kadar savgili ve azizdir benim için.
Menekşe, bir kır çiçeğidir. Bütün güzelliği ve sihri de buradadır işte. O, uçsuz bucaksız dağların çalı diplerinde, koyaklarında, en umulmadık ıssız yerlerinde, gökten bir ilahi nur içinde inmiş sevgili gibi gülümser size. O, orada sonsuz bir güzelliğe sahiptir. Hafifçe de olsa, boyun büküşü garip bir hüzün verir insana.
Ben menekşeyi fakülte yıllarımda Ankara’nın çiçekçi dükkanlarının camekanlarında saksılar içinde gördüm. Onu, vatanından koparılmış bir cariye hüznü içinde daha derinden ve acıyarak sevdim.
O, hür bir çiçektir. Saksı ona bir tabut kasveti veriyor. Bu yüzden ben çiçekçileri ve saksıları hiç sevmem.
(Hatıra defterimden)