6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1002
Okunma

Doğu Türkistan
Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman Türkler, yaklaşık olarak iki yüz elli yıldır Çin’in hâkimiyeti altındadır. “Çinlilerin SİNCANG adını verdikleri bu Türk topraklarında yaşayanlar, Mao nun iktidara gelmesinden sonra asimile olmayı kabul etmedikleri için, bu topluluğun fiziksel olarak imhasına yönelmişlerdir.
1949-1952 yılları arasında iki milyon sekiz yüz bin, 1952-1957 yılları arasında üç milyon beş yüz dokuz bin, 1958-1960 yılları arasında altı milyon yedi yüz bin, 1961-1965 yılları arasında da on üç milyon üç yüz bin kişi ya Çin ordusu tarafından, ya da uygulanan sistem gereği açlık, kıtlık ve hastalıktan dolayı ölmüştür. Bununla yetinilmemiş, Bu bölgeye Çinli nüfus yerleştirilerek, Müslüman Türk oranı %75 iken, bu oran % 40 lara düşürülmüştür.
Uygur Türkleri köylere sürülürken, Çinliler şehirlere yerleştirilmiştir. Türklerin Çinlilerle evlenmeye zorlandırılması da asimilasyonun farklı bir boyutu olmuştur.
Bununla da yetinilmemiş, Doğu Türkistan topraklarında nükleer denemeler yaparak çocukların sakat doğmaları sağlanmıştır. İki yüz on bin Türk, nükleer denemeler sonucu ölmüş, binlerce Türk de kanser gibi hastalıklara yakalanmıştır.
1997 yılı dört şubatında mübarek gece olması sebebiyle bir mescitte toplanan kadınlar Kur’an okurken, saçlarından sürüklenerek karakollara götürülmüş, mahallelinin istemeleri üzerine işkence ile öldürülmüş üç kadının cesedi toplananlara verilmiştir. Bunun üzerine çıkan olaylarda iki yüz Türk hayatını kaybetmiş, dört bine yakını da kamplara kapatılarak her türlü işkenceye maruz bırakılmıştır. Aynı yılın 8 Şubat sabahı ise bayram namazı için toplanan halkın namaz kılmaları engellenmiştir…
Liste günümüze kadar uzayıp gelmektedir.
Bilindiği gibi, Çin’de iktidara gelir gelmez bütün camilerin yıkılmaları emrini veren Mao Marksist felsefe ile yetişmiş, onun kültür ayağını temsil etmiştir. Karl Marx Das Kapital adlı eserini Charles Darvin’e ithaf etmiştir. Darvin de bilindiği gibi insanların yaratılmadığını, maymunlardan tekâmül sonucu oluştuğunu söyler. Bu bir teoridir. Teoriler ispatlanmamış fikirlerdir. Oysa, benzer konuda Mendel kanunu vardır. Yavrular ebeveynlerinin özelliklerini taşır düşüncesi ispatlanmış ve kanun haline gelmiştir. Buna rağmen hâlâ bu düşüncenin peşine koşanlarımız vardır.
Mao da bu inançsız felsefenin gereği, inanca düşmandır. Dolayısıyla Müslüman bir Türk toplumuna elbette düşman olacaktır. Yok etmeye çalışacaktır.
Birleşmiş Milletlerin soykırım tanımına tamamen uyan Çinin bu davranışları karşısında Birleşmiş Milletlerin de sesi çıkmamaktadır.
Türkiye olarak biz ne yapabiliriz diye sorarsanız bilmiyorum derim. İş adamlarımız ürünlerini en ucuz şekilde Çin’de üretip Türkiye’de satmakta iken, ticari olarak ilişkilerimiz her geçen gün büyümekteyken, bunları bir kenara atar mıyız, “Katliamlara son verin!” der miyiz? Bana göre gerçek anlamda diyemeyiz. Belki şöyle olabilir, Çinli yetkililerle bir ön görüşme yaparız, “Toplumumuza mesaj vermek için bazı şeyler söylemek zorundayız. Bu söyleyeceklerim gerçek değildir. Dikkate almayınız lütfen” diyebilir, sonra da bağırabiliriz. “Ey Çin, derhal katliamlara son ver!” Milyarlık nüfusuyla Çin’e kafa tutacak halimiz de gücümüz de yok. Kendi dertlerimizle boğuşuyoruz bildiğiniz gibi.
Keşke, İstanbul’daki bir sözümüzle Fransa’da yasaklar uygulayabildiğimiz dönemlerin gücüne bugün de sahip olsaydık.
Gerçek anlamda bağırsak n’olur ki. Çin’in bizden korkusu mu var. Yani ne yaparsak yapalım, Türkiye olarak bir sonuca ulaşmamız mümkün değil. Yapsak yapsak Çin mallarını protesto edebiliriz. Türkistan kongresi yönetici ve üyelerine Türk pasaportu verebiliriz. Fakat en etkilisi başarabilirsek, yapmak istersek ve yaparsak Birleşmiş Milletleri harekete geçirebilirsek bir sonuca yaklaşmak mümkün olur. Onun dışında yapabileceğimiz bir şey olmadığı gibi yapacaklarımız da afakî olur.
Biliyorum ki Merhum Doğu Türkistan Cumhurbaşkanı İsa Yusuf Alptekin’in kemikleri sızlamaya devam edecek. Allah, gayretlerinde Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kader’e yardımcı olsun.
Sağlıkla kalınız.