Paranın öldürdüğü ruh, kılıcın öldürdüğü bedenden fazladır. walter scott
Suat Tutak
Suat Tutak

KÖTÜRÜM.... (Devamı-2) RASTLANTI

Yorum

KÖTÜRÜM.... (Devamı-2) RASTLANTI

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

900

Okunma

KÖTÜRÜM.... (Devamı-2) RASTLANTI

KÖTÜRÜM.... (Devamı-2) RASTLANTI







RASTLANTI... (Bölüm-2)


Yaz mevsiminin göz kamaştırıcı parlak ışıkları, Marmara Denizi’nin göğsünü yalarken, bir vapur , sakin bir süzülüşle , Anadolu yakasına doğru ilerlemekteydi .
Bu az rastlanan güzel havada , vapur yolcuları , ekseriyetle , güvertede toplanmışlardı . Kimisi eşleri , kimisi dostları , kimileri ana-babaları , kimileri de Selim gibi yalnızca , güvertenin bir köşesine çekilmişlerdi . Gülüşüp şakalaşıyor , sohbet ediyor , deniz kuşlarını , uzaktan görünen sisli dağ yamaçlarını seyrediyorlardı .
Selim , güvertenin bir köşesinde , vapurun kenarlıklarına yaslanmış , iç dünyasını , geleceğini , ana-babasını , yaşayacağı mutlu anlarını düşünüyordu . Bir ara düşüncelerinden ayrılınca , yanı başında , iki bayanın konuştuğu sözler kulağına geldi . Bayanlardan yaşlıca olanı :
- Bu , yurtdışından son dönüşümüz olacak Serap . Artık , sıkıntılı günler , saatler geride kaldı . Doktorlar , yapılan son ameliyatın , çok başarılı geçtiğini söylediler . Sağlığın da düzeldi . Hem , biliyor musun ? Artık , çok güzel bir genç kız oldun . Niçin inanmıyorsun? Karamsarlığı bırakman gerek .
Asabi davranışlarla , umutsuzluk içinde olan genç kız , heyecanlı bir sesle :
- Haklısınız Müyesser hala , çok acılı günlerim oldu . Eğer , doktorların dediği doğruysa , artık bende , yıllardır özlemini çektiğim , arzuma kavuşacağım . Herkes gibi yürüyebileceğim . Koşabileceğim . Denize girip yüzecek , dans edebileceğim . Uzun seneler umudumu yitirmiştim . Artık , her buruk düşünce bitmeli . Gerçekten , yeni bir hayat başlıyor bizim için . Bilhassa benim için . Sevinmeliyim … Karamsarlığım sona ermeli . Ama , elimde değil . Bir halet-I ruhiye “ ruh hali “ durumuna geldi bende , karamsarlık . Kendimi kurtaramıyorum bir türlü . Sonra içimde , yine bir kuşku var . Ya , beklenilen sonuç olmazsa , yine bu iki tekerlek , benim ayaklarım olarak kalırsa ? Ölürüm o kez … Yaşayamam artık . Duyuyor musun ? Yaşayamam , ölürüm .
Müyesser , biraz daha sert bir sesle konuştu :
- Delisin sen , Serap . Vallahi delisin … Hadi , bana inanmadın . Sana , onca doktorun teminatı var . Tecrübesi, kariyer garantisi , sözü var . Onların da mı sözlerine , inanmıyorsun ? Çocuk olma … Sil o yaşları da , hayata karşı , biraz gülümsemeye çalış . Metin olmalısın . Çocukça kuşkuları da içinden at . Sana yakışmıyor . Cesur ol , diyerek biraz çıkıştı . Serap , bu çıkışma üzerine , birden yumuşadı :
- Ah Müyesserciğim , sen de olmasan , benim halim nice olurdu ? Bu gün yaşayabiliyorsam, bunu sana borçluyum .Senin azminle … Cesaretine . İçtenlik dolu dost bağlılığına deyince , Müyesser onun sözünü kesti :
- Yeter , dedim ya Serap . Unutalım artık , böylesi düşünceleri . Ben sadece , sana olan vazifemi yapıyorum . Yıllarca evvel verilmiş bir sözü , yerine getiriyorum .Bana emanet edilmiş bir kişiye , elimden geldiğince , gerekli işlemleri yapıyorum . Hepsi bu . Bak , deniz ne güzel … Hava , ne güzel . Kuşlar , nasıl uçuyorlar ? Öyle güzel bir hayatta , kara düşünceler yaşar mı ? Unut onları . Onlar , geçti artık . Şimdi , geleceğe bakalım . Ati , bizim . Yaşamak , bak ne hoş . Ama, duyarak , bilerek yaşamak …
Bu konuşmaları , sessizce , içi burkularak dinleyen Selim , hafifçe , seslerin geldiği yöne döndü . Biraz ileride , iki tekerlekli , ayaklarından özürlüler için yapılmış , özel bir motor bisiklet arabasında , kötürüm olduğu anlaşılan , yirmi yaşının üzerinde görünen , güzel bir kız oturuyordu . Omuzlarından sarkan uzun sarı saçları , tatlı , deniz rüzgarında uçuşuyor , yer yer yüzünün güzelliklerini kah kapatıyor , kah açıyordu . Oysa bu hali , daha güzel bir görünüş veriyordu genç kıza . Ne güzel bir kızdı bu … Fakat , ayaklarının sakat olması ne acı . Gidip onlarla tanışmak , onların yakınında olmak geldi içinden . Ama , buna cesaret isterdi . Yürek isterdi. Cesaret olduğunu kabul edelim , bir sebep olmadan nasıl tanışabilirdi , onlarla ? Biraz , yüzsüz olması gerekmez miydi ? Kendini yokladı. Bunu düşünmek bile , yüzünün kızarmasına sebep oldu . Ne denli cesaretsizim , diye düşündü . Yapamayacaktı … Yok yok , ayakları gitmiyordu o yana . Gel , gönlüne sor bir de , takılmıştı sarı kızın , güneş rengi saçlarına . Tam kalbinin derinliklerinde , bir şeylerin kopup eriyerek , içini yaktığını hissetti . Aman Ya Rabbim , neydi bu başına gelen ? Aşık mı olmuştu yoksa , o sarı saçlara ? Ama , nasıl olurdu ? İnsan tanımadığı , bir kez olsun konuşmadığı kıza , nasıl aşık olurdu? Acıyorum herhalde ona . Geldiğimden beri zaten , sinirlerim alt – üst oldu . Hislerimi kontrol edemiyorum da ondan , diye düşündü . Başka bir duygu olamaz , düşüncesini kendine inandırmaya çalıştı . Fakat , kalbi aksine çarpıyordu . Bu heyecan , duyduğu eziklik sadece acıma , olabilir miydi ? Çaresizlik içinde bocalarken , ani bir rüzgar esmesi , özürlü kızın bacaklarını örten , ince örtüyü havalandırıp uçurdu . Getirip , Selimin ayaklarının dibine düşürdü . İşte , bundan güzel fırsat olur muydu ? Hemen , ayaklarının dibinde duran örtüyü alıp kıza doğru ilerledi . Yaklaştı . Önünde , hafifçe eğilerek selamladı . Örtüyü kız uzatarak konuştu :
- Özür dilerim efendim . Rüzgarın azizliği … Buyurun örtünüzü diye, kıza verdi . İşte o zaman , bu güzel saçların altında , çok daha güzel duran yüzünü , yakından görmüş , güzel yüzde samimi , bir çift yeşil gözün yanıp söndüğüne şahit olmuştu . Yeşil , yeşil yosun rengi gözler , ayrı bir güzellik veriyordu ona . Bir parça daha eridiğini hissetti . Kızın dudakları , tatlı bir gülümseme ile açıldı . O tatlı, büyüleyici sesi ile :
- Teşekkür ederim efendim . Zahmet oldu diye, cevap verdi .
Müyesser , genci tepeden tırnağa süzerken , Selim, yüzünün yer yer kızardığını hissediyordu . Onu yakından görmek , ne hoştu . “-Hiç ayrılmamalıyım ama , nasıl “ diye düşündü . Tek çare kızla konuşmak , kendisini kabul ettirebilmekti . Bu , düşüncesinin çabası içinde Selim ;
- Rica ederim Serap hanım . Kim olsa , ayni şeyi yapardı . Kaldı ki ben …
Serap onun konuşmasını bölerek :
- Siz adımı da biliyorsunuz . Oysa ben , bir yerde tanıştığımızı hatırlamıyorum , dedi . Sözlerine devam ederek ;
- Tanışmış olsak , isminizi de hatırlamam gerekirdi , deyince Selim , biraz çekingen bir ses tonuyla konuştu :
- Haklısınız efendim . Sizinle , hiçbir yerde tanışmış değiliz . Çünkü , bende hatırlamıyorum . Ne var ki , biraz evvel , Müyesser hanımla aranızda olan konuşmayı , istemeyerek işittim . Hatta diyebilirim ki , varlığınızdan da haberim yoktu . Öyle sanıyorum ki , evet , sizi ilk kez görüyorum , dedi .
O an Müyesser, titreyen bir sesle konuşmaya katıldı . Sözlerinde bir kuşku hissediliyordu :
- Ben sizi , birisine benzetecek oluyorum . Hem de , çok yakından görmüş olduğum birisine . Ama, aradan uzun bir zaman geçmiş olacak ki , bir türlü kimliğinizi çıkaramadım . Eminim , gördüğüme … Peki , ne zaman ? İşte , orası karanlık …
Selim ayni heyecanla cevap verdi :
- Haklısınız Müyesser hanım . Bu konuşmalardan sonra , ben de sesinizi tanır gibi oldum . Fakat , ben de sizler kadar emin değilim . Belki , benzetmiş olabilir, yanılmış da olabilirim , dedi .Serap , Selimi tetkik edercesine , sorucu gözlerle izlemeye başladı . İki metreye yakın uzun boyu, ince, zayıf yapısı ,temiz ve düzenli kıyafeti , pürüzsüz yüz hatları , dalgalı , düzgün kesilmiş , buğday rengi saçları , tatlı sesi , İstanbul şivesine uygun cümleleriyle , kültürlü bir kişi olması gerek diye , düşündü . Hele gözlerinin içine bakarak , insanın iç dünyasını okurcasına konuşması , dinleyen kişiye huzur veriyordu . O anda , Serabın aklına ani bir fikir geldi . Daha dikkatlice Selime baktı . Ve , Selimin sol yanındaki irice beni gördü . Toplu iğne başından , biraz daha büyükçe olan bu ben , Seraba eski bir arkadaşını hatırlattı . Çok sevdiği , hatta sevgiden ileri sevdiği , o , çocukluk arkadaşını , Selimi hatırlattı kendisine . Onu , çok sevmişti Serap . Hala seviyordu . Aradan uzun seneler geçmiş , ondan ne bir haber alabilmiş , ne de karşılaşabilmişti . Küçüktüler . Birer yumurcak çocuktu her ikisi , tanıştıklarında . Tüm çocukluk arkadaşları , onu yalnız dünyasında unutmuşlar , tek başına bırakmışlardı . Çoğu zaman “ – Kötürüm , topal kız , özürlü kız “ diye , alay etmişlerdi . Oyunlarına almamışlar , birlikte oynamak istememişlerdi . Oysa ; o da çocuktu , o zamanlar . Onun da oynamak , koşmak , koşuşmak , zıplamak hakkıydı . Ama ayakları ; aralarında , hep bir uçurum olmuş , onu , sürekli göz yaşları içinde bırakmıştı . İşte , öylesine acılı bir günde , Selimi tanımış , kendini anlayacak bir arkadaşa kavuşmuştu . Müyesser , ona ne denli yakınlık gösterse , geceli gündüzlü üzerinde titrese , bir çocuk arkadaşının yerini tutmuyordu . Kendisinden en az yirmi yaş büyüktü . Onunla nasıl bağdaşabilirdi ? Halbuki Selim , çok olsa üç-dört yaş büyük olabilirdi . Böylece , anlaşmaları daha kolaylaşıyor , acılarını ona rahatlıkla söyleyebiliyordu . Ne güzel günleri olmuştu Selimle . Birden daldığı iç dünyasından ayrıldı . Kendine geldi . Acaba bu karşısında duran genç adam , Selim olabilir miydi ? Hayır, hayır olamazdı . Olmamalıydı . Onu uzun zaman görmese de , tanıması gerekirdi . Ya kalbinin atışına ne demeliydi ? Kendilerine yaklaştığında , az önce , duyduğu ürpertiyi , ensesindeki beni görünce , kanının alevlenmesini ne yapmalıydı ? İnanmak istemese de içinden , ta kalbinden bir ses, bu genç ,” Senin Selimin “ diyordu . Serabın boş gözlerle Selime baktığının farkına varan Müyesser :
- Yine eskilere dalıyorsun Serap . Bırak artık bu çocuksu düşünceleri . Ne zaman hayatı benimseyeceksin . Geçmiş zamanı yaşamak , sana acıları unutturacak mı ? Hayat acı da olsa , yaşamaya değer… Kaldı ki , üzülecek neyin var senin ? Bazen , anlaşılmaz olduğunun farkında mısın ? diyerek , çıkıştı . Selim , durumu daha önceden kavradığı için , söze, başka bir açıdan başladı . Onu , teselli ve teskin etmek istiyordu . Böylece , bir parça zaman daha kazanacak , onu biraz daha yakından seyretme fırsatı bulacaktı . Selim :
- Müyesser hanım haklı efendim. Ben, hayatta nice insanlar tanırım. Onlar , sizden de acıklı bir ömür sürmekteler . Yine de , böylesi bir karamsar düşünceye sahip değiller . Aslında , sizin de üzülecek bir durumunuz kalmamış . Ben , sizin yerinizde olsam , hayatı severdim . Yaşamaktan zevk alır , ondan haricine kulak asmazdım . Kaç günlük ömrümüz var ki, şunun şurasında ? Üzülmeye değer mi ?
Serap , derin bir göğüs geçirirken , için için hıçkırmaya başladı . Ama bunu , karşısındaki gence belli etmemek istiyor , kendini sıkmasa göz yaşlarının bir volkan gibi fışkırıp yanaklarına akacağını biliyordu . Zorlu bir çabadan sonra gülümsemeye çalışarak , konuştu :
- Sizi de acılarımıza ortak ettik . Oysa ki , henüz kim olduğunuzu bile bilmiyoruz .Özür dilerim , dedi . Selim , bu sözler üzerine bir suçluluk duyarak , titrek bir sesle cevapladı :
- O suç benim Serap hanım . Kendimi size tanıtmadım . Ben, İzmirli bir tacirin oğluyum. Adım Selimdir . Senelerdir , sılamdan , sevdiklerimden ayrıydım . Avrupa’da öğrenimime devam etmekteydim . Doktoramı tamamladım . Şu an gördüğünüz gibi , evime dönmek için burada bulunmaktayım . Uzun seneler yalnız yaşantımda , ben de , sizin karamsarlığınıza kapıldım . Ama azmimi , umudumu yitirmedim . Toplumdan kaçmadım . İnsanları sevdim . Hayattan kopmadım . Aksine , bağlandım . Ve , başardım … Siz de , öyle olmalısınız , dedi .
Müyesser , Selime bir işaret yapıp , o sözlerden memnuniyetini belirterek :
- Bravo , Selim bey . Sizi, bu düşüncelerinizden ötürü , tebrik etmek isterim . Ne gerçekçi kişisiniz. Başarının sırrını , ne güzel öğrenmişsiniz . Gelin de , bizim Serap kızımıza , bunu anlatın . Az önce siz de denediniz . Gördünüz . İkna etmek , öylesine güç ki , anlatılması imkansız , dedi .
Müyesserin bu sözlerini tamamladığı anda , Serap, uzun ince , zarif parmaklarını Selime uzatarak , titrek bir sesle konuşmaya girdi :
- Tanıştığımıza memnun oldum , Selim bey . Ayrıca , bana şuan , hayatı , gören gözlerle yaşatmanıza da , teşekkür ederim , dedi .
Serap bu sözleri söylerken , rengi hafifçe solmuştu . Gencin isminin Selim olması , onu tamamıyla etkilemişti . Bir nevi , şok tesiri altında olan kişilerin , krizi içindeydi . Şimdi hisleri onu , tamamıyla etkisi altına almıştı . Bu ruhsal değişim içinde , kendini iyi hissetmeyerek , Müyessere kısık bir sesle seslendi :
- Müyesser hala , kendimi iyi hissetmiyorum . Beni, içeriye götürür müsün ? Artan rüzgar , beni rahatsız etti .Selim bey , sizden , müsaadenizi rica etsem, kırılmazsınız değil mi ?
Selim , birden hürmetle eğilip , gülümseyerek konuştu :
- Rica ederim Serap hanım . Ben de size , havanın bozulduğunu hatırlatacaktım . Kendinize dikkat etmeniz gerekir . İyi günler efendim .Tekrar karşılaşabilirsek , çok memnun olacağım . Bakınız , kara da göründü . Kısa bir zaman sonra iskelede olacağız . Bir gün , görüşmek üzere … Hoşça kalınız diyerek , onlardan ayrıldı . Her iki bayan , sisler içinde görünen karaya yaklaşmanın sevinciyle , Selimin ardından seslenerek vedalaştı :
- Güle güle Selim bey . Bu ilginizi unutmayacağız . Kısa bir zaman olsa bile , dertlerimize ortak olduğunuz için , teşekkür ederiz . Mutlu bir ortamda , yine bizimle olmanızı , ne çok isterdik . O gün size , bu acılarımızdan uzak , mutlu bir dünya verebilirdik . Öylesi bir günde buluşabilmek üzere , iyi yolculuklar dediler . Selim de ayni samimiyetle cevap vermek için :
- Size de efendim . Size de , iyi yolculuklar . O günü sabırsızlıkla bekleyeceğim . Çok yakın bir gelecekte , görüşmek üzere…diyen Selim, oradan ayrılıp , onlardan süratle uzaklaşarak , güvertenin başka bir köşesine doğru ilerledi . Müyesser de , kötürüm kızın oturduğu iki tekerlekli taşıma aracını , vapurun bir kompartımanına doğru iterek , güverteden ayrıldı .
Hava iyice bozmuş , güneşli gök yüzü birden bire bulutlanıvermişti . Kuvvetli bir rüzgar esiyor , acı acı bağıran deniz kuşları ,sahile doğru uçuşuyorlardı . Güvertedeki insanlar , birer birer kompartımanlarına çekilmişlerdi . Seli ve onun gibi iç dünyasına dönük bazı kişiler , görmeyen gözlerle , uçsuz bucaksız görünen deniz maviliklerine bakıyorlardı . Orada ati , suskun olmuş , mazileri dile gelmişti . Vapur düdüğünün acı acı ötüşü , yolcularına , iskele koyuna girmek üzere olduklarını hatırlattı . İskelede toplaşan insanlar, ayni dünyanın farklı koşullarında yaşam çabası veren insanlardı . Vapur iskeleye yanaşırken , her yürekte yatan bir heyecan vardı. Kimisi özlemle , kimisi ise acıyla çarpıyordu .

Suat TUTAK

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kötürüm.... (devamı-2) rastlantı Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kötürüm.... (devamı-2) rastlantı yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KÖTÜRÜM.... (Devamı-2) RASTLANTI yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
okırkpınar
okırkpınar, @okirkpinar
25.5.2009 14:31:32
Etkili bir olay.İnsanlar bu denli durumlarla karşılaşmayı çok ister ve olunca da açığa vurmalıdır.Hüzün veriyor insana elinize gönlünüze sağlık.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL