9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1098
Okunma
Şiirlerin yok ki; kolu bacağı, boynunda ar damarı derdi; geceleri, uyumak için saydığım koyunlardan da yaşlı olan dedem...
Yüzündeki yaşlardan şakıyan binlerce yasla... O, benim hayatım boyunca dinlediğim en makamlı şarkıydı...
Dudaklarından dökülürken gizlediği öksüz umudu, ne çok anlam bulurdu sözcükler sessizliğimde ve merakla kavrulan masumluğumda... Kulaklarıma dokunan sesiyle, kaç keşfe yolculuk ederdi hayallerim, bilirdi... Gözlerim daldığında, gerçekten daha gerçek ama lakin adı imge olan seferlere, dedemin sesi akardı kulağıma, yüreğime, körpe bakışlarıma... Doyumsuz bir mucizeydi varlığı. Ruhu; sonsuz bir huzurla dokunan duaydı...
Şiirlerin damarları var dede,
ama istemezsen doğurmam hiç bir dizeyi...
Dedem;
sakın benden önce büyüme çocuk dedi.
Yükleminden tutunduğum cümleye ölmek istedim.
Nokta koyma dede dedim,
konuş daha...
Dedi;
hınzır hınzır güler toprak
verdiği üç karış yumak...
Ah dedem.
Bu dizelere dokundukça yüreğim, söylesene nasıl açmasın hayata ekilen bu tohum... Yaşadıklarını yüklenmek ister köklerim: yoldaş olmaktır derdim, küçük kızı seven büyük adama...
Kırlangıçlar, konup kanarlardı omuzlarına...
Yarım asırlık bir çınar oluşunu, her şeyin hatırlattığını, toprağın da ellerini gördüğünü söylerdi artık. Elleriyle çağırarak dermiş ki toprak ;doğma vakti gelmedi mi tenime ve ölme vakti gelmedi mi soluğuna,hayatına...
Toprağa bu yüzden küsüm işte, bu nedenle boynumu büküşüm cıvıldayan ağaçlara. Oysa ne çok severim toprağın büyüttüğü baharı. Şimdi kimi seveyim; sarılıp kendime, kendime mi yağayım? Dedemin bal sesini hangi arıdan çalayım?
Beni çağırsa da gitmeyeceğim işte toprağa ,o almadan koynuna, henüz etmemişken ruhuma tecavüz, ben bir aşkın deniz kokan bağrında öleceğim...
Bana da fısıldayacak elbet birgün ölümü!
Küçüklüğüme verecek belki hassaslığımı...Ama dedemi geri vermeyecek ki?
Türlü bahanelerle ayrılığı haklı gösteren bir adam gibi; vicdansızlığını ,ona duyulan sevdayla örtecek...
Dedem...Adam gibi adam...
Ayrılığı besteleyen ve yalnızca kendine okuyan adam...
Vakit; gitme vakti derdi, koyunları sağacağız diye sevinirdim, oysa sessizce otururdu...
Sessizliğiyle ağlardı belki de!
Kuzu olurdum ben de ,süt kokan hayallerime ağlardım, gözlerimin en çıplak ve yalın haliyle.
Özgürlük derdi, gitmek derdi...
Peki neydi toprağın derdi?
Dedemi niye dertlendirdi?
Gitme vakti geldi, ne demekti?
Gitmenin vakti de varmış ha dede... Gitmek de varmış kaderde bir de...
Şiirler yazıyorum dede, gitmelere dair...
Bir yaşanmışlık ,bin şiire beden, anladım...
Sarılmak çokça şiirmiş, omzunu kaybettiğimde daha da yandım!
Meğer; ne çok şiirmiş omzun!
gel dede
bak gamzelerim çiçek açtı
dokunmazsan solacaklar
su niyetine içtiğim cümlelerinle...
Sen baharı seversin diye, hep bahar oldum ben de...
Bahar görmemiş hayatlar arasında kışı solumama mücadelesi benimki, ama saçlarıma söz geçiremiyorum işte, beyaza çalıyor rengi. Yüz verme diyorum aklara, sözüm kar etmiyor. Kendi varlığına da söz geçirememek ne demekmiş bildim dede...
Seni niye dinlemedim ki!
Sensizliğe alışmak için, boş odalarda yokluğunu aramalıydım belki de!
Ve iyi bir oyuncu olmalıydım; aynı sahnelere alışık olan repliklerle...
Ama şairim artık!
Yangınım!
Ve ilkbahara sevdalansam da, sonbahara tutsağım!
Gidip, mezarlarla konuşurdu sonbaharda. İlkbaharda da çiçekler konuşsun onlarla derdi.
O yazın, yüreğine yağan kırları temizlemeye gideceğini anlatır dururdu.
Deli derdim,tam bir zır deli!
Sonra, utanırdım...
Delirmeden yaşanmıyormuş anladım...
Daha, konuşurken hızımı yavaşlatan ııı duraklarını geçmeyi öğrenememişken -üstelik boş duraklarda, gelecekleri gözü yaşlı beklemeyi öğrenecekken çok sonra-her kelimesi hayatın yapbozlarını tamamlayan bu adamla dalga geçiyordum. Belki de hor görüp onu, boyumdan büyük, komiklik oyunları oynuyordum. Sonra ben, çokça kırıldım vakitsiz çk öken sessizliğiyle... Bilseydim gideceğini, yalnızca öğütlerinde yıkanırdım. Tek eğlencem olurdu çağlayan kelimeleri...
Kurumak, nehirlere özgü değilmiş, anladım!
şiir vursun şimdi
bassın dilime mührü
kırdığım cahillik zincirlerini
takıp dudaklarıma
ibreti aleme ibretlik
vermesin son cümlelerimi!
Günahlarım; pişmanlığımın sebebi değil...
Pişmanlıklarımın bedelidir günahlarım.
Kırdımsa kalbini dede, şair oldum diye, toprağını fırlat suratıma, ben de öleyim...
Şair olmak,zaten ölmekmiş çokça, anladım!
O, mevsimlerle kovalamaca oynuyordu. Ben onunla dost olmak istiyordum. Sırdaşımın, kopardığım tırnaklarım olmasından sıkılmıştım...
Tek kelimelik çok anlamla; yorulmuştum...
Ağzım yalnızca ellerime dokunuyordu, parmaklarımla konuşuyordu dilim; belki de bu yüzden şair olmayı seçtim!
dedem
şimdi sehersin esip geçen
bildiklerini bileceğim diye
bilemediğim kadar acı çeken...
_Bahar Liman_