5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3618
Okunma

Bir hafta önce baba ve üç yaşında küçük erkek çocuğu "doğum günü" pastası almak üzere özel araçlarına binerler. Bursanın 20 km dışındaki otobanda bir kazazadeye yetişmekte olan ambulansa yol vermak için sola şeride geçmek için sinyal verir. Karşıdan hızla gelmekte olan başka bir araç ise, baba ve oğlunun aracına hızla çarpar. Görünmez kaza, işte buna denir. Altlarındaki araç eski tip Mercedes artık bir hurda olmuştur. Baba ve oğul başka bir araç ile devlet hastanesinin aciline yetiştirilir.
Üç yaşındaki çocuk kazanın şiddetinden bayılmış ve omuz kemiği kırılmıştır...
Aracı süren babanın ise; sol eli kırılmış olduğu gibi böbreklerine kaza esnasında almış olduğu darbe sonucu kanama geçirmekte, kaburgaları kırık ve hastaneye acil gittiğinde de "Beş Bin Türk Lirası" fatura çıkartmışlar.
Yanlarında yeterli miktar nakitleri olmadığı için tedavilerini de hastanenin acil bölümü üstlenmemiş.
Baba ve oğul, yanlarında ne kadar nakit varsa onu vermişler ve sadece oğluna baktırabilmiş.
Üstelik babanın sosyal güvencesi olan "emekli sandığı karnesi" olduğu halde, yeni çıkan "Sosyal Güvenlik Yasasının" acizliğine uğramışlar.
Komşuma "geçmiş olsun" ziyaretine gittiğimde bana;
"Emine Hanım, siz siz olun sakın hastaneye gittiğinizde yanınızda otuz bin YTLiranız olmadan gitmeyin."
"Aaa!"
Dediğinde ise ağzım bir karış açık kalmıştı. Öfke içinde;
"Bu nasıl olur?"
" Ben yıllarca okullarda dirsek çürüttüm ve mürekkep yaladım."
" Niçin?"
" Geleceğimi garanti altına alacak bir işte çalışmak içindi."
" Çalıştım, tam 25 sene."
" Niçin?"
" Üst dereceden emekli olmak için."
" Neden, üst dereceden emekli oldum?"
" Çünkü; eğer bir devlet hastanesinde tedavi olmak istersem ve tedavim hastanede yatma ile olursa, birinci sınıf odada, en iyi şekilde tedavi olmak için."
"Benden, tam 25 sene, emekli sandığına "sağlık ödemeleri" kesildi. Verilen hak geri alınır mı?"
" Eğer cebren alınıyorsa, benden tam 25 sene kestikleri bu parayı, yasal faizleri ile tarafıma geri ödemeleri gerek miyor mu?
" Eğer ben bir trafik kazası geçirirsem ve cebimde emekli üç aylığımdan başka hiçbir param yoksa, beni kanamalı bir şekilde hastane dışına mı, atacaklar?
"Beni tedavi etmeyip, ölürsem bunun hesabını kim verecek?
"Bu nasıl kanun?"
" Bu nasıl vicdan?"
" Bu nasıl Hipokrat Yemini ?"
Belleğimden bir dosya çıkarttım:
Yıl 1990.
Ülke Rusya.
Bir diş doktoru Moskova’da Uluslararası Diş Kongresine katılmak için gidiyor. Bir hafta sonra Türkiye’ye dönmesi gerek, ama ne gelen var ne de haber. Türkiye ve Rusya Konsoloslukları telefon trafiği başlıyor. Verilen yanıt;
"Biz araştırıyoruz...Henüz bir haber alamadık. Konuyla ilgili, mutlak size geri döneceğiz..." gibilerinden yanıt ile tedirgin bekleyişler sürüyor.
O sıralar Rusya’nın en çetin ve kıtlık zamanları. Diş Doktoru arkadaşım, Türkiye’den giderken yanına "aç" kalacağım kaygıları için "ne olur ne olmaz!" misali, konserve dolusu valizle gitmiş. Kongre boyunca bu yiyecekleri tüketmiş. Üstlerindeki tarihe bakmadan almış olduğu konservelerden bazıları bozukmuş. Daha önce mide ülseri geçirmiş olan arkadaşım, Türkiye’ye dönüş yapacağı gün, hava alanında bayılıyor, Moskova Devlet Hastanesine acil kaldırılıyor. Sonuç:
"Akut zehirlenmeye bağlı mide kanaması!"
Kan grubu O Rh N egatif. Zor bulunan kan grubu.
Moskova Radyosu şu yayını yapıyor;
"Moskova Devlet Hastanesinde yatmakta olan BİR TÜRK HASTASI mide kanaması geçirmiştir. Ameliyatının yapılması ve kurtukması için acil kan gereklidir!.."
Bu radyo ilanı sonrası, hastaneye binlerce KAZAK TÜRKÜ geliyor ve kan veriyorlar. Kayıtlarda şu geçiyor.
"DEDELERİMİZİN ÜLKESİNDEN GELEN TÜRK KARDEŞİMİZE KAN VERMEYE GELDİK."
Arkadaşım, midesinden ameliyat olmakla kalmıyor. O zaman ki, tıbbın harikası olan ve henüz ülkemizde bulunmayan MR cihazlarından geçerken; bir bakıyorlar ki, "sol bacağının" alt extremitesinde bir damarın tıkalı olduğu da teşhis ediliyor. Hasta baygın olduğu için, öyle imza falan da yok hani, hemen müdahele ile tıkalı damarı da açıyor Rus Doktorları. Bir ay hastanede krallar gibi tedavi ve bakımı yapılan arkadaşım taburcu olacağı gün "kara kara" düşünüyor.
"Beş yıldızlı lüks bir hastanede hem çift ameliyat oldum, hem de bir ay boyunca, yedim, içtim ve yattım. Ben Türkiye’deki arabamı evimi satmış olsam, altından kalkamam."
Ve taburcu olma güne gelip, çatıyor.
"Fatura nedir?"
"Geçmiş olsun efendim.Bize borcunuz yok."
İnanamıyor. Aklı dumura uğruyor!
"Ama, nasıl olur? Bana iki operasyon yapıldı, tam bir ay hastanenizde tedavi oldum. Rus İnsanının ağzı açlıktan kokuyor.Bedava mı, bu tedavi?"
Rus Hastane görevlileri buruk gülüşleri ile,
"Evet, belki bizim ağzımız açlıktan kokuyor, üç ayda bir kalıp sabun tüketme hakkımız var, tek odalı evlerde oturma talihsizliğimiz var, tatile çıkamama gibi bir lüksümüz de var, ama daha doğmadan bir RUS insanının, anne karnında iken SOSYAL GÜVENLİĞİ sağlanıyor. Siz bu sosyal güvenlik yasasının a, maddesinde "acil" konumunda olan ve hemen tedavisi yapılması gerekli maddeden faydalandınız. Geçmiş olsun efendim!.."
Arkadaşım güler yüzle Moskova Devet Hastanesinden uğurlanıyor. Hem de eskiden sol ayağı üzerinde aksayarak yürümesi de olmadan, havaalanına gidiyor. Ailesine telefon açıyor, sağlıklı olduğunu bildiriyor.
Şimdi bu olay Türkiye’de olsaydı, ne olurdu?
"Kesin ölürdü!"
Duygularım bu mantıksız alınmış son günlerimizin talihsiz kararlarına takılıyor. Sosyal Güvenlik Yasalarına toslayınca aklım şaşıyor, sinirden beyin kanaması geçirecektim. Duymuştum ama "olamaz!" diye aklım/mantığım kabul etmemişti.
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıyım ve "İnsan Haklarımız İhlal edilmiştir."
Beni kötü yönetenlerin hastanelerde "Nazi Kamplarında" işkence görmemizi, sağlamaları hangi yasanın, hangi maddesine sığıyor.
Komşumu böyle aciz ve çaresiz görmekten utanç duydum.
ÇIĞLIK ATMA ZAMANI GELMİŞ DE GEÇİYOR BİLE...
Emine PİŞİREN/Bursa/08.05.2009