2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1657
Okunma

a) Sosyalizm Gerçeği ve gelişimi
İnsanı tür olarak ayrıt eden onun sosyalleşme yönündeki eğilimidir. İnsan sosyalleştikçe kendi türünü de kanıtlamıştır.Bu sosyalleşme eğilimi giderek toplumsallaşmayı doğurmuştur.İşte sosyalizm bu sosyalleşmenin daha da bilimselleşmiş ifadesi olmaktadır.Bu temelde insan sosyal bir varlık olarak var oldukça ve geliştikçe sosyalizm de bu temelde kendin şu veya bu biçimde geliştirmiştir. O halde sosyalizm insan gelişimi ile ayrı ele alınmayan bir olgu olmaktadır.
İnsanlık tarihinde var olan sorunların çözümü onun kolektif emek gücüne dayalı ve düşünsel tasarımlarıyla gerçekleştiği biliniyor.İlk insan topluluğun da günümüze kadar
sürüp gelen bu gerçeklik,toplumların düzeyini,onun tekniğini,düşünce ve tasarım gücünü de belirlemiştir.Bu bir tolum diyalektiğidir.İnsan her şeyi,kendi yaptıklarından öğrenir,kendi deneyleri üzerinde yükselerek ilerler.İnsan toplumu bu temel ilke üzerinde gelişim kayıt ederek kendini var eder.Tek başına insan veya tek başına insan toplulukları insanın gelişimini ve toplumsallaşmayı ifade etmiyor.Onun varlığını ve gelişimini ifade eden onun toplumsal olarak tasarım ve eylem gücüdür.Günümüzde de kendini açık olarak gösteren bu yönlü insan eğilimi olmaktadır.Tarihsel gelişmelere göre bu eğilimlerin ve mücadelelerin şekli değişse de özde aynı olmaktadır .İnsanın bu yaratıcılığı,gelişimi ve eylemi sürekli kendi yaşamına ve varlığına kast eden güçlere ve etkenler karşı olduğu,hatta bu güçlere-ezenlere,sömürgeci güçler,despot krallar-karşı verdiği mücadelelerle kendini var etmiş ve geliştirmiştir.İnsanın bu mücadelesi sosyal yaşamla,sosyalizmle direk bağlantılıdır.Bu anlamda sosyalizm,sosyal mücadelenin bir sonucu olarak ortaya çıkar ve sosyal mücadelenin kendisidir.Çünkü insanlaşma genel anlamda sosyalleşmeyle başladığına göre,onun temel ideolojik biçimi de sosyalizmdir.
Tarihi süreç içerisinde sosyalizm,insan gelişimi ile paralel olarak kendini daha da bilimselleştirerek günümüze kadar getirmiş ve temelde de kendi etkinliğini sürdürecektir.Nasıl ki toplumlar kendi maddi yaşamlarını belli bir düşünce ve sosyal yapılanmayla ortaya koymuşlarsa,sosyalizm de aynı düzeyde toplumları aydınlatmış ve geliştirmiştir.İlkin kurumsal anlamda fazla bilimsel bir ifadeye sahip değildir.Uzun tarihi süreç boyunca sınıf mücadelesinde ezilen kesimlerin çok değişik biçimlerdeki istemlerini ve dirençlerini temsil eder ve toplumların mücadele tarihi ile birlikte var olur.
İnsanın toplumsal emeği üzerine yer edinmek isteyen ve tarihten günümüze kadar sürekli karşımıza egemen sömürücü kesimler olarak çıkan güçlere karşı,ezilenler tarih boyunca mücadele etmişlerdir.Bu mücadelenin bir sonucu olarak gelişen devrimler her ne kadar ideolojik akımlar biçiminde somutluk kazansa da ezilenlerin haklarını savunmalarıyla,onların taleplerini dile getirmeleriyle ilk etapta oldukça sosyal ve sosyalist içerikli devrimlerdir.Bir dinlerin ortaya çıkışlarında bu öz vardır.Başlangıçta ezilenlerin dini olarak,onların istemlerini dillendirmeyle ortaya çıkmışlardır,daha sonra ezen sömürücü güçlerin dinleri haline gelir.Ne var ki başlangıçta oldukça toplumsal sosyaliteye hitap eden,aynı zaman da sosyal yaşamın gelişimine katkı sunma özellikleri vardır.Bu yönüyle değerlendirildiğinde dinlerin ilk ortaya çıkış aşamalarını kendi dönemlerine göre bir sosyalizm mücadelesi olarak değerlendirmek gerekir.Köleci sistemin insan yaşamı üzerinde en vahşi ve en bitirici tarzda hüküm sürdüğü bir dönemde İsa’nın havarilerinin ezilen kesimlerin yanında verdikleri mücadele,oldukça sosyalistçe bir mücadeledir.İslamiyet’in ortaya çıkışı yine bu temeldedir.Hakeza büyük Fransız devriminde ortaya çıkan gerçeklik başlangıçta ilerici ve sosyalist özellikler içermektedir.O güne kadar insanın pek ulaşmadığı ve çokça hayal edilen “Özgürlük, eşitlik ve demokrasi” gibi evrensel değerleri sahiplenmesi,belli oranda bu kavramlara işlerlik kazandırması,feodalizme karşı ezilenlerin ve serflerin geliştirilen burjuva devriminde büyük bir rol oynamaları,böylelikle yeni bir çağın,yani burjuva devrimler çağının ortaya çıkmasını beraberinde getiriyor.Bu devrim her ne kadar kapitalist çerçeveli burjuva derimiyse de,bu devrimin en uç yönü veya en sol yönü dediğimiz bir Babeuf bu süreçte sosyalizmi,hatta komünizme en yakın düşünceleri temsil ediyor.
“İlk burjuva devriminin tarafları şiddetli bir sınıf mücadelesiyle yol alıyorlar.Burjuva devrimi,feodal alt ve üst yapıyı devirir ve en genel evrensel boyutlara tırmanırken,bunu mücadelesi barışçıl olmuyor.Bütün sıçramalı gelişmeler bu devrimin şuraya veya buraya uygulanmasından ibarettir.Her zaman bir sol,bir sosyalist yanı vardır.Zafer Fransız devriminde resmileşiyor.Feodal artıklarla resmi burjuva sınıfı birleşiyor.Burjuvalar,proleterya’ya karşı onun temsilcilerine karşı daha o yıllarda saldırıya geçiyorlar.Burjuvaya karşı proleterya ,burjuva ideolojisine karşı sosyalist ideoloji somutlaşır.Burjuvazi giderek gericileşir.Hatta bilime de ters düşer eski ideolojilere sarılır ve giderek baskı sistemini geliştirir.Burjuvazi devrim silahını bu kez proleterya ya karşı kuşanır.Bu aşamadan sonra özgürlük silahını,eşitlik silahını ve bilimsellik silahını proleterya ele geçiriyor.”