12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2149
Okunma


Dün gece, yine beni benimle karşılıklı koltuklara oturtup kaçamak bakışlarla birbirimizi süzdüğümüz, süzüm süzüm süzüldüğümüz anlardan biriydi. Sonra;
----Hadi al kalemi ! dedi. Ben söyleyeyim sen yaz. Etrafta çıt yokken hani, hani uykuyu da öldürmüşken hazır, duvarlarda gezdirme gözlerini. Özlediğimi yaz, yaz ki bilsin özlemini !
Gittiğinden beri çok şey oldu, de ! Ama sakın söyleme yüzümdeki kısa kısa çizgileri,soluk saçlarımdaki papatya özentilerini...ya da ne bileyim hayat de ! Bazen senin bildiğin, bazen benim çözemediğim gibi. Büyüdüm büyümesine de bir de şu boyumdan büyük,cüssemden küçüklüğüm...de! Hadi çekinme, de hadi !
De ki;Dün senin birkaç özel eşyanı buldum. Nasıl buldum, kimden aldım hiç sormasın. Emin ellerde olduğunu bilsin yeter.
Beyaz bir bezle kefenlenmiş gibiydi üç beş eşyası. Usulca bohçasını açtığımda önce cüzdanına koyduğu küçük telefon defterini aldım.Tek tek sayfalarını açıp okudum. Bütün defter doluydu. İnceydi belki ama içi tıka basa doluydu. Film şeridi derler ya hani, hani alt yazı geçer gibi hayattan, işte öyle geliyor, geçiyordu. Düşündüm de, şimdi bu defterdeki dostları ne yapıyordur ? Hangisinin ömrü yetmiştir yeni defterlerde isimlerinin yazılmasına ? Arasam birini mesela, karşıma kim çıkar ? Tanıtsam, desem ki; böyleyken böyle,hatırlar mı ?
Sonra gözlüğüne ilişiyor gözlerim...Kahverengi çerçeveli,kahverengi gözlerinin siyah camlı giz evi...Hiç ne kadar yakıştığını söylemiş miydim bilmiyorum ama biraz da kızıyordum gözlerini saklamasına. Dokunamadım çok fazla ve bıraktım. Gözleri hep aynı baksın...
Ha unutmadan yaz yaz hadi ! Ordaydı en son benim hediye ettiğim parfüm şişesi. Teninin kokusunu perdeleyen ve her defasında perdeyi aralayıp kokusunu çekip çıkarmayı sevdiğim...
Not aldığı ufak tefek kâğıtlar vardı, sonra resimler....Ne kadar sevindim bilse kendimi o resimlerin içinde gördüğümde.
Ne duruyorsun hadi yazsana ! Biliyorsun değil mi neler olduğunu, en son tarağını elime alıp da bir tel saçını bulduğumda?...
Özledim seni... Büyük gürültüyle göğün ışıklanıp kararmasında yüreğimin hopladığını bilerek yorganımı başıma çekmeni...Dedin mi ? Özledim dedin mi? Söylediği her sözün, özüme nakış nakış işlendiğini, çatılan kaşlarının tipisinde üşümeme rağmen yokluğunun yangınına üşümeyi yeğlediğimi dedin mi? Ellerinin değdiği bütün eşyalara el değmezlik ilan edildiğini..
Özledim de ! Hem de öyle böyle değil. Çat kapı gelecekmiş gibi, her kapı çalınışında beklenen yolcu,sokağın başında çarpışan iki insanın şaşkınlığı gibi şaşırtmasını beklediğimi, bir zarfa sığan mutlu haber gibi,doğumdan önceki sancı sonraki huzur gibi,susuzken yağan yağmurda göğü kucaklayacakmışım gibi özlediğimi...Özlem de ! O anlar zaten ne demek istediğimi.
Yazdıysan bütün söylediklerimi, utanma çek son nefesini sigaranın ve hüznü öldürür gibi öldür izmaritini ! Kalk gidelim şimdi ! Şimdi, özlemi uyutmanın vakti...
Özlem Pala