11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1141
Okunma
Daha düne kadar hangi parti kazanacak, hangi parti ne kadar oy alacak, hangi lider oy kaybedecek, hangi parti lideri oy kaybettiğini anladığında koltuğunu bırakıp gidecek ( Bu olay ülkemde hiç görülmedi, hep parti liderleri oy kaybetse de kaybetmese de koltuğunda kaldı, belki bu seçimlerde bir örneğini yaşarız umudu ile söylüyorum) , gidecek v.s gibi konuları konuştuk ve aylardır hepimiz fikir yürüttük, düşüncelerimizi söyledik, kimimiz yüksek sesle, kimimiz ise yalnızca mırıldanarak.
Daha önce de yazmıştım. “ Bu seçimlerde yanlış giden bir şeyler var” diye ve hep son ana kadar o yanlışlığın ne olduğunu bulmaya çalıştım.
Bu yanlışlık ne idi ve neden hep kafamızda bu soru vardı. Siyasi parti liderlerinin miting meydanlarında, birbirleri hakkında ki akıl almaz suçlamaları mı, Yoksa birbirlerine getirmiş oldukları suçlamalarda kullandıkları dil mi, ya da siyasetin bu kadar kirlenmişliği mi?
Belki de hepsi idi bize bu soruyu sorduran. Gördüklerimiz, duyduklarımız ve yaşadıklarımız karşısında gerçek anlamda hepimiz şok yaşıyorduk ama bu yaşadığımız şoku kimse ile paylaşamadık. Çünkü korkularımıza ve menfaatlerimize yenik düşmüştük
Galiba yanlışlığın ne olduğunu şimdi anladım. Siyasetin kirlenmişliği ve siyasilerin doymak bilmez gözleri, bazen günde iki üç ile giderek “bir oy bir oydur” mantığı ile miting alanlarına koşma çabaları idi. Parası olan lider uçak tuttu, helikopter tuttu. Olmayanlar arabalar ile gidecekleri yerlere ulaşmaya çalıştı. Ve bu koşuşturma içinde bazen ölümler, bazen kavgalar, bazen yaralanmalar v.s oldu ama hiçbir şey onların mitin alanlarına ulaşmasına engel olamadı. Hep daha çok yere ulaşma, hep daha çok kendilerini anlatma çabası içindeydiler. (Beş yılda anlatamadıklarını bir iki saate anlatabileceklermiş gibi)
“Kimin daha çok miting yaptığı, kimin kaç kişiyi meydanlara topladığı, senin mitingin mi kalabalıktı, benimki mi ( biliyorsunuz kalabalık göstermek için kolonlama bile yapılmıştı) v.s neden bu kadar önemli oldu anlamadım. Oysa önemli olması gereken insan yaşamı değil miydi? ( insan yaşamının ne kadar değersiz olduğunu her gün binlerce örneğini yaşayarak görmüştük ama belki bu defa önem verilir diye umut ediyorduk işte)
Yalnız meydanlarda değil, gördüğümüz her yanlışlıkta hep bir ağızdan “ dur “ denmesi gerekiyordu ama biz toplum olarak duyarsız, sorgulamasız, düşünme yetilerini yitirmiş, yalnızca yaşadığı günü kurtarma düşüncesi içine girmiş, yağcı ve menfaatlerini toplumun menfaatlerinden ileride gören bir anlayışa sahip olduğumuz için, sessiz kalıp gelenleri dinleyip, alkışlayıp yolcu ettik ve arkasından da “bu adam mı be, ne konuştuğunu anladınız mı, boşuna gelip konuştu benim oyumu vereceğim yer belli “ diyerek ikiyüzlü, riyakâr ve kendini bilmez vaziyette eleştiriler yapıp birlik olup hesap soramamanın ve “ dur” diyememenin sonuçlarını ne yazık ki çok acı şekilde yaşadık, yaşıyoruz ve yaşayacağız.
Büyük Birlik Partisi başkanı Sayın Muhsin YAZICIOĞLU’NUN da böyle bir koşuşturma sonucunda, helikopterinin düşmesi ve hala kendisine ulaşılmaması nasıl bir anlayış içinde olduğumuzu ne büyük göstergesi oldu.
Sayın YAZICIOĞLUNUN bulunamaması, hangi görüşten insan olura olsun hepimizi çok üzdü ve hala umut ile bekliyor insanlar “ belki bir haber gelir” diye.
Sayın YAZICIOĞLU’NUN başına gelen olay, en alttan en üste kadar hepimize “Nedendi bu kadar çaba, ne içindi bu kadar koşturma ve neden ölüme meydan okurcasına seçmenlere ulaşma çabası vardı ve sonuçta kazanılacak, Rant mı, daha iyi bir yaşam mı, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan çıkartabilecek kadar güçlü hissetmelerimi idi kendilerini. Ve şimdi ne kazanıldı, ne kaybedildi?
Yaklaşık kırk yedi saat boyunca hepimiz TV’LERİN başına kilitlendik. Ulaşıldı mı, ulaşılmadı mı? Neden ulaşılamadı, İHA Haber ajansı muhabirinin 112 ile 25 dakikaya yakın telefon konuşması (hala kulaklarımızda çınlıyor o ses) yapmasına rağmen neden yerleri tespit edilemedi? ( kapalı olan telefonlar bile dinlenip, nerede oldukları tespit edilirken) sorusu herkes gibi benim de kafamı meşgul etti. Ve sanırım hep de meşgul edecek cevaplar verilmediği sürece.
Her nedensiz yiten canlar ardından sorduğumuz sorular hep aynı idi aslında Ama cevap verebilecek kimse yoktu karşımızda. Kendi sesimiz kendi duvarımıza çarpıp geri dönüyordu her zaman. Şimdi belki bu sorulara verilebilecek cevaplar vardır ve belki artık kendi içimizde yankılanıp sesimiz dönmez geri.
Helikopter kazasında canlarını yitirenlere rahmet, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum