Bugün senin için bir kurban kestim, hâlâ ağrıyor ve kanıyor bileklerim.
Kriz Başlangıcı Çok mu kırıcıyım sana karşı? Her seferinde yapıştıramayacağın bir parça mı koparıyorum senden, etinden? Henüz
uykun açılmamış ve günaydın dememişken ben sana, senin o ince ruhuna temas etmiş kalın bir Pinokyo burnu gibi mi uzuyordum şehrin terk edilmiş köprülerine. O anlarda sen mukakak bir kadeh devirirdin düşük omuzlarımdan aşağı. Muhakkak bir cuntayı devirirdin sosyalizmin başından aşağı. Yukarıyı unut
sevgilim.
Allah’ı unut. Gerçeği tükür üzerime. Biliyorsun: Kaktüs çiçeği gibiydim ellerinde. Daima aşşağı, aşşağı, aşşağı. Ben ne
zaman dudaklarına kök salmak için gökten
güneş çalsam sen bir
aşkı devirirdin bu şehrin yollarında. Yukarıyı unut.
Allah’ı unut! Ben o köprülerin altında uyuyan sulara bağrımı her açtığımda. Sen gerçeklerden bahset bana: Kır beni. Ben ağlayayım. Ben sana çok kızayım.
Öyleyse sen bunu hak ettin deyip açayım ağzımı, kapayayım bağrımı.
Sevgilim sen bunu hak ettin: Seviyorum. Kardan adam aşık olunca eridi. Kardan adam dün
gece intihar etti.
Git şimdi
yağmurdan adam yap!
Kriz Ânı Çünkü lanetli bir masal okudular bize bunca
zaman. Lanetli giysiler giydirdiler hayatta kalma partilerinde bize. Ben orada, oracıkta gözlerine hep birşeyimi kaybetmiş gibi bakardım. Ben onlara Ocak ayının kendi son haftasına baktığı gibi bakardım. Biz bol
özlemli yemekler yedik orada. Bol acılı sözler yedik. Sevgilim, inan, acıyı yemek kolay da çıkarmak çok zor! Orada oracıkta, benim boğazımda
aşk kaldı. Sen bunu gördün, ağladın. Ve usulca yaklaşıp ben sana gözyaşlarından içtim.
...
"
ölüm içtim
ölüm içtim
yarıldı
dünya duymadın mı
sevgilim?"
Sahnede buruk tebessümüyle bir Şubat soydurdular bize. Ben O’nun bacaklarını gördüm. Ben O’nun acılarını, kara
hasretini gördüm.
Git şimdi o yarıklara pansuman yap!
Sevgilim, bana çok kızdın. Ben seni çok üzdüm. Öyleyse eğer
sevgilim ben bunu hak ettim: Öp beni. Hiç durma ama. Kırmızı ışıkların dikkate alınmadığı br yoldan sesleniyorum ben sana. O yollara kaldırım taşı diye Rapunzel’in saçlarını örmüşlerdi. Rapunzel’in saçlarını gelmeyecek atlıların üzerine dökmüşlerdi. Ben senin ellerini
annemin ellerini tutar gibi tuttum. Kaybolmayayım diye vücudunun sokaklarında, ellerine
güneşin aya tutulması gibi tutundum. Küçük kızları bilinmeyen bir şehre götüren arabaların onları tutması gibi tuttum ben seni ellerinden. Sevgilim... Acı, cadının elindeki o
kırmızı elmadır. İçimdeki kurtları intihara zorlayan.
Özür dilerim
sevgilim, haklısın. Ben bunu hak ettim: Döv beni! Al
geceye fırlat. Al dağa taşa... Al beni mutsuz hikaye diye aşıklara anlat. Sonra gözlerime iyice bak. Bak! Kendini görene kadar, yüzündeki kızgınlığı görene kadar. Bak dedim! Bak! Arkadanki şeyleri de gör. Örneğin seviştiğimiz yatağı. Örneğin kanatlarını. Bakmaya devam et: Orada
hasret var. Orada ağzı bozuk bir
aşk var. Bak! Trajedilerimi gör. Sana sakladığım kahkahalarımı da gör. Sevgilim söyle karanlığa dövsün beni. Benimle şarj olsun. Benimle deşarj olsun. Üzerime sinen seni
morartana kadar dövsün beni. Bana
mor intiharları hatırlatıncaya kadar, üzerimdeki kan sana sıçrayana kadar
sevgilim, sıçrayana kadar dövsün. Mutlu olsun... Mutlu olsun...
Git şimdi bu
aşka playback yap!
Vasiyet Sevgilim, ben berbat bir adamım her köprüyü evi sanan. Görüyorsun işte kırıcıyım. Ben rüyalarımda büyük yangınları çıkaran o kıvılcım oluyorum bazen. Bazen
geceyi tek
dostu sanar olup onunla ahbap.
Sevgilim azad et bu
gece o sevişmeyi. Bana kızdığın için yap, bana çok kızdığın için yap o eylemi!
Ben bunu hak ettim: Sev beni...