10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3267
Okunma

Yıl sanırsam 1997.Televizyonda klip seyrediyorum. Rahmetli Barış Manço Japonya’da konser vermiş onu gösteriyordu.
Konser verdiği salon hınca hınç dolu. İşin en ilginç yanı konsere gelenlerin büyük çoğunluğu Japon seyirciler. Ellerinde ay-yıldızlı bayraklar, dillerinde ’’Gülpembe, Dağlar’’Barış Manço şarkıları.
Gurur duymamak elde değil. Bir Türk çocuğu olarak bu durum beni gururlandırdı. Bir Türk sanatçısının Türkçe şarkılarının yabancı bir ülkede böyle tutulması ve sevilmesi beni oldukça sevindirmişti.
Şimdi ise yerin dibine geçiyorum. 2- 3 yıl önce ‘’Mustafa Sandal’’ Almanya’da bir televizyon programına katılmış dilinde Türkçe den almanca ya çevrilmiş bir şarkıyı, arkasında Türklüğün sembolüymüş gibi sunulan 3- 4 tane dansözün kıvırması eşliğinde söylüyor.
Derken Eurovision yarışmasında ilk defa Sertap Erener’le birinci olduk ama kendi dilimizle değil İngilizceyle Oktay Sinanoğlu’nun deyimiyle Tarzancayla şarkı oldukça güzeldi Türkçe söylese belki gene kazanırdık ama yabancılaşıp çağdaşlaşmada üstümüze olmadığı için gururumuz yarım kaldı. Beni daha çok üzen her yabancı ülkemizde tercümanla gezerken Sertap Erener’in Almanya da katıldığı programda tercüman almadan yine çok bildiği yabancı dille sohbet etmesi beni oldukça üzdü.
Aklıma Atatürk’ün bir hikâyesi geldi. Birgün Fransa büyük elçisi Atatürk’e ziyarete gelir Atatürk Fransızca bildiği için yanına tercüman almayı gerek duymaz. Bunu öğrenen Atatürk hemen yanına Fransızca bilen tercüman çağırır ve büyükelçinin şaşkın bakışları arasında sohbet sırasında Türkçe konuşur ve tercümanı Fransızcaya çevirir. Böylece bu milletin gerçek bir önderi atası olduğunu cümle âleme ispat etmiştir. Onun izinden gidelim çünkü dil biterse kültür, kültür biterse millet çöker, millet çökünce de devlet yıkılır. Sonrada önce dinini sonra dilini unutur tarihten silinir gidersiniz. Avarlar gibi, onlardan geriye tulumdan başka şey kalmadı bugüne ulaşan.
Sertap Erener’den sonra Athena da İngilizce söyledi ilk üçe girdik. Sonraki yarışma tam bir faciaydı. Belki şarkı Türkçeydi ama kostümler figürler bize ait olmayan Hint öğesi taşıyan değerlerdi ve sonuç tabiî ki hezimet oldu. Yunanlı şarkıcı bize ait olan (baklavadan, lokumdan, Hacivatla Karagözden sonra horona, kemençeye sahip çıkarak) horonla kemençeyle Karadeniz havasıyla bizim değerlerimizle birinci oldu. Her ne kadar bu Pontus’u kabul ettirmek gibi siyasi niyetleri su yüzüne çıkmış olsa da gizli amaçlarını dünya kamuoyuna bizim yapamadığımızı kendi müziğimizle böylece dünyaya kabul ettirdiler.
Yine şubat ayındayız aradan sekiz yıl geçti. Barış Manço’yu kaybettiğimiz aydayız. Belki uzun saçlarıyla yüzükleriyle onu yadırgadık. Ama o Uzakdoğu’da ki Japonlara bile Türkçeyi sevdirecek kadar şarkısını yabancı dile çevirmeyecek kadar Türkçeye diline sahip çıkan bir Türktü.
Mekânı cennet olsun
Gözlerimizde yaş kalbimizde sızı
Unutmadık unutamadık seni
1 Şubat 2007
Hüseyin Özbay