36
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1193
Okunma

Babasızlık çok zor. Yaşayana elbet.
Daha, tadamadan o sevgiyi…
Günün birinde, bir kazada yitirmişsiniz, onu...
O çok sevdiğiniz babanızı…
Küçük yaşta, yetim kaldınız, farz edin…
Sonra, en dost bildikleriniz, iyi günde bıkkınlık verircesine, aşındırırken kapılarınızı, bir zaman gelsin ki sizi unutsun o kimseler...
Bir yuva kurmuşsunuz farz edin...Elde yok, avuçta yok…
Gün gelsin, bir ekmeğe muhtaç kaldınız. Geçinebilmek, yaşayabilmek için simit, tatlı sattınız…
Bir yastıkta kocamaya çalıştığınız, o çok değer verdiğiniz karınız bile, gün gelsin ki sizi hor görsün…Küçümsesin…
Boy boy, çocuklarınız olsun…
Siz, onlara yemediğinizi yedirip, içmediğinizi içirin…
Hastalandıklarında, ateşlendiklerinde, ellerinden tutup, eski sağlıklarına kavuşmaları için canınızı, varınızı, yoğunuzu uğurlarında verin…
Gün gelsin, bacınız, kardeşiniz, amcanız, dayınız, cümle alem, uzaklaşsın sizden…
Kendi yağınızda, kendi tuzunuzda kavrulun….
Kendi geleceğinizi bir kenara bırakıp, çocuklarınız için yaşayın….
Onları bir doktor, bir mühendis, bir öğretmen görmek hayallerinizi süslesin…
Bunun için, değeri, beş kuruş etmez insanlara ağız büküp, mendil bile açın…
Ama gün gelsin ki, yıkılın…
Her şey herkes; hayat bile size yanlış yapsın.Sizin O her şeyinizi, kendi varlığınızı bile ortaya koyduğunuz çocuğunuz,yatılı verdiğiniz okuldan bir sabah kaçıversin….
Bütün herkes başınıza kalksın sonra….
Sanki, bu olanlardan siz suçluymuşsunuz gibi….
Ne kadar acı, değil mi?
Ne kadar da koyuyor insana...Fakirlik ne zor şey...
Kim ne derse desin zor...Ondan da kötüsü, babasızlık, kimsesizlik…
Bütün farz ettiklerimiz, aslında birer gerçek…
Yaşandı bunlar…
Hem de yanı başımızda…
Ama yaşanılan şeylerin, bir gün bizim de başımıza gelmeyeceğini kim bilebilir ki?
Bunun garantisini hangi birimiz verebilir?
Hiç kimse…
Çocuk, bir zaman sonra bulundu.Telefon açmış babasına…
Bir arkadaşıyla berabermiş…
Babası anlattı bana.
“Anadolu’ nun bir yerinde, hayatını kazanmaya gitmiş güya...
Öyle demiş, babasına…
“ Beni almaya gelirsen, kendime kötülük yaparım ..” demiş.
Tam tersine sen o hayatını kazanacağın asıl yerden; okulundan kaçıp gitmekle kaybettin hayatını…Kendine, asıl burada kötülük yaptın...“Al, getir oralardan…” dedim, babasına…
“Yol param yok getirmeye …” dedi.
“Harcanır oralarda yoksa…” dedim
Büktü boynunu…
Ne kadar acı değil mi?
Yokluk, parasızlık, kimsesizlik insanları nasılda itiyor, hayatın o acımasız çarklarına...Nasıl da savuruyor ...
Ondan kötüsü, çaresizlik...En kötüsü, cehalet…
Böyle bir şeyin, bizim başımıza geldiğini düşünün…
Ne kadar da koyuyor insana, değil mi?
Çaresizdi, babası…
Nasıl olmasın ki...
Ya annesi?
Ondan beter...
Acının harman yeri gibi, tıpkı…
Ok, yaydan çıkmış bir kere…Öncesi var…
Yokluklarla geçen bir yaşam, kötü bir çevre…
Anne ve baba sevgisinden uzak, yatılı okul günleri…
Gerildikçe gerilmiş yay…
Ve en son yaydan fırlayan, ok...
Bilemiyorsunuz…
Babayı mı? Anneyi mi? Çevreyi mi? Yoksa, görünen ve göz önünde olan kötü zamanı mı…?Hangi birini suçlayacaksınız?
Belki de, tümünü…
Ama zamanın kötüye gittiği belli. Gençlerimiz, çocuklarımız, hızla, bu zamanın o, acımasız labirentlerine sürükleniyor…
Onları, o acımasız ve de kötü labirentlerden çekip kurtarmanın zamanı geldi. Geçiyor bile…
Ne dersiniz ?