20
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2616
Okunma

Ne kadar garip bir memleket, bir olay gösterin ki dünyada benzeri olsun. Ne solcumuz ne sağcımız nede dincimiz… Nebî şahsına münhasır. Biz her konuda kendimize mahsusuz. Zaten bu mantalitenin tarihsel ve sosyal dayanağı çok köklüdür. “komünizm gerekirse biz getireceğiz” denilmemiş miydi? Şimdilerde bir çete meselesidir gündemi belirleyen, toplumu likide eden. Çok ünlü(!)komplo teorisyen’i ve” misak-ı milli’ci “ Sayın D. perincek ve benzer tayfadan kesimlerin haberleri ile başlar bültenler ve aynı haberlerle biter.”ulusalcı” ve “Kemalist” geçinenin “Talatçı” çıkması pek şaşırtıcı olmadı doğrusu. Ve devamında aysbergin görünmeyen tarafı da ortaya çıkar. Çağa uygun darbe stratejileri ile “aydın” aklıda karışmış oyuna.
Avukatlar sanıkların yerlerinin soğuk ve sağlığı tehdit edici olduğunu söylüyorlar basına. Hiç şüphem yok ki herkes yaşama hakkına sahiptir ve yaşama hakkı kutsaldır. İnsan hakları evrensel beyannamesinin temel şartıdır bu. Ama bu ülkede ne insanlar zindanları boyladı, bir tek habere konu olmayan olumsuz yaşam koşullarında. Nazım hikmet’ler, Ahmet arif’ler, Hikmet kıvılcım’lar ve… Ve… Ya yakın geçmişte “hayata dönüş operasyonu” ile yaşamını yitiren Devrimci demokrat insanlarımız. Kamuya yansısın diye Analar, kayıp çocukları için meydanlarda günlerce coplanmayı göze aldılar, hâlâ coplandıkları gib.
Kesinlikle, insanların ne olursa olsun, düşünce ve eylemlerinden dolayı işkence görmeleri bir insanlık suçudur. Benim dikkat çekmek istediğim vicdan terazisinin bozukluğu. Her durumda objektif olamayan, aşırı derecede politize olmuş vicdan terazimiz toplumsal ortaklığın zeminine yerleştirilmiş bir dinamittir adeta.
İnsanlar ceplerinde harçlık ve kimlikleri ile dünyaya gelmezler. Tutuklu paşa ve siyasetçilerin keyfi kaçıyor diye ne demeçler veriliyor basına. Ama Diyarbakırlı Hebun o kadarda mesele olmadı basın ve gündem meraklıları için. Bırakalım yaşam standartlarının sosyal aktivitelerini, Henüz 18’inci yaşına girmemiş çocuk, babası ile görüştürülmüyor. Bu çifte standart hiç mi kamu vicdanımızı yaralamıyor.
Sorunlara bakış açısı aynılaştırılmış. Yıllardır savunma giderleri toplumun sırtında bir maddi külfet haline getirilmiş, ciddi bir sorgulama yapılmadı halk nezdinde. AB yolunda yaşanan aksaklılar böyle devam ederse, içe dönük, içindeki gruplar ile didinip, yakın komşuları ile sorunlu bir Türkiye’nin savunma giderleri daha da artacaktır.
Çok savunmacı ve içe dönük bir toplumsal yapımız var zaten. En basit bir diplomatik sorunda bile“Türkün Türk’ten başka dostu yok” ezberi tekrarlanır,” yurttan sesler, erkekler korosu” gibi. Özelliklede başarısızlık talancılarının vazgeçilmeyen halidir bu.
Aydın demokrat bazı insanlarımızın başlattığı vicdani bir kampanyanın itham edilmediği bir itici durum kalmadı nerdeyse. Şimdi nasıl hoşgörü ve toplumlar arsı diyalog’tan bahsedilebilir. Ve bu yazıyı okuyup eleştirdiğim duruma düşecek arkadaşlarım da olur. Yani özür dilemek insandan veya toplumdan neyi eksiltiyor? Özür dileme ve geçmişi tekrarlamama dileği yüksek bir kültür meyvesidir. Kanada hükümeti yerlilere yapılan gayri insani muameleden dolayı yerlilerden özür diledi, İngiliz kilisesi Darvin’den, İtalya Libya halkından, ABD bir asır sonra siyahî sporcudan özür diledi. 1915 diye bir fenomen varsa bunu izah etmenin akla ve vicdana dayanan bir yaklaşımı da olmalı. Sizin inkârcı ve akıl dışı duruşunuzu paylaşmayanı ihanetle suçlamanın bilimsel ve etik bir açıklaması var mı?
Bazı vatandaşlar kucaklarında köpekler ile yürüyüş yapıyorlar. “Bu kapıdan Yahudiler ve Ermeniler giremez, ama köpek girer” diye pankart ve dövizler taşıyorlar. Kendi etnik kökenine saygısı olanlar başka etnik kimlikleri hakir görmez. Bu komple aşağılamanın hangi gerekçesi olabilir. İsrail devleti İsrail halkı demek değil, bir başka toplumda bu kıstasın geçerli olamayacağı gibi. Umarım sağduyulu olunur artık. Sağduyu, bana göre insan kişiliğinin insan eylemlerine (etkinliklerine) koyduğu ölçüleri yorumlayabilme gücüdür.
Alışıla gelmişin dışına çıkmanın zamanı geldi ve kendini dayatıyor. Bir daha terazimizi önümüze koyarken kendimiz olmamayı deneyelim birde.
Her kese mutlu yarınlar