21
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1421
Okunma
Hatıralar, öyle bir zaman gelir ki; hiç ummadığımız bir anda çıkıp, beynimizin, bize o hiç ihanet etmediği bir yerlerinden gülümserler bizlere çoğu kez...
Sanki, o zamana dek hiç yokmuşlar gibi...
Sanki, o zamana dek hiç yaşanmamış gibi...
Sarı, sıcak yaz aylarının, toprağın sanki tutuşup, alevlendiğini hissetiren o görüntüsüne benzeyen ve uzaktan denize düşmüş toprağın yanıyormuş gibi siluetlerini anımsatan o haliyle tuhaf imgeler oluştururlar sanki...
İlkin bulanık, sonra gittikçe belirginleşen bir resim gibi, hafızamıza gelip tutunurlar çoğu kez...
Hep hayret etmişimdir her düşündüğümde; nasıl da kaybolmazlar...?
Bıraktığımız yerde, cansız orda dururlar...
Belki de bize ihanet etmeyen tek varlıklar onlar...
Yaşarken her köşeye bıraktığımız, zamanın belirsizliğine savurduğumuz... Bize ait olan hatıralar...
Yorgun bir gecenin uykusuna dalarken, nerden geldiğini bilemediğimiz, gözlerimizin kirpiklerine sinen, çoğu kez de, rüyalarımızı giren, onları esir alan imgelerle çıkıverirler karşımıza, hatıralar...
Kristal bir bardağın arkasından bakarken, geride görünen görüntüsünü farkkettiniz mi hiç...?
Bulanık ve de belirgin olmayan bir resim gibi...
Öyle işte...
Hatıralarımız gibi yani...
Solgun ve donuk bazen...
Bazen de tersine canlı bir yaprak gibi...
"Dünmüş..." dedirten...
Her hatırada bir yaşam gizli.
Acısıyla, tatlısıyla ...
Her yaşamda; birçok hatıra...
Hüzünlü, derin...
Hayatın gerisinde bıraktığım, ama bir zaman sonra andığım ne çok hatıralarım var...?
Kimi zaman bir sahafın, tozlanmış raflarındaki kitaplarını zamanın kalbine savurduğu bir inatla, özene bezene temizleyip, uzaklara dalıp, gerisin geriye tekrar yerine koyması gibi; bende anılarımı güneşe çıkartıp, hayatın kirinden arındırırım çoğu kez...
Ve onları zamanın belirsizliğine savururum sonra...
Kendi ellerimle...
En saf ve temiz olanlarını ayırırım...
Kirlenmesinler diye...
Yaşamın olduğu her yerde bir hatıra kalır.
Ama her yaşamın...
Deli Vesile’nin de hatıraları vardı belki de... Brakonun...
Kendi elleriyle sokak başlarında bıraktığı, kendi elleriyle hayatın ve zamanın belirsizliğine savurdukları... zamanın belirsizliğinde kaybolup giden... ya da bir ömrün kıyısına vuran...
Sarı sıcak yaz aylarında, güneşin çıplak ayaklarını soldurtuğu... en soğuk kış günlerinde avuçlarda biriken sıcak nefeslerle ısınmya çalıştığı.. Eski bir resmi andıran görüntüsü, zamana savaş açan uzamış sakallarıyla hatıralara uzanmaktı belki onunkisi...
Her sokağın başında bir tebessüm, her cadde başında içten içe bir hüzün...
Ya vesile...? Deli vesile...Vesso...
Zamanın soldurduğu, kimsesizliğin yıprattığı...
Bir yaprak gibi belki...
Çoğu kış gecelerinde kadınların ekmek pişirdiği tandırları mesken tutan vesile...
Bazen ansızın kalbimize sinen o delice gülümseme...
Bazen kırık dökük hüzün dolu bakışlar...
Ve bazen de bir ırmak gibi akan, yatağına sığmayan gözyaşları...
Hepsi birer hatıra...
Hepsi birer zamanın kıyısına vuran yaşanmışlıklar...
Hepsinden daha canlısı Yılmaz... Şoför Yılmaz…
Elindeki direksiyonla yönü ve zamanı belirsiz bir yolculuğa çıkan ve belkide hatıralarını her daim ölümsüz bırakmak çabasına bütün kader yollarını kendine mesken edinmeye çalışmak onun kisi...
Hayatın çıkmaz sokaklarında hız alan ve inatla yol olan Yılmaz...
Belki de en temiz hatıralar onların...
Katışıksız... en yalın olan...
Yaşamın olduğu her yerde bir hatıra kalır.
Ama her yaşamın...
Deli vesile’nin de hatıraları vardı belki de...
Brako’nun...