8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
922
Okunma

Gerçek anlamda yazmak kelimelerin, harflerin yan yana dizilmesi değil de anlatılmak isteneni ruhumuzda saklı olan anlama en yakın kelimelerin simetrisini yakalayarak yazmak..işte bu gerçekten zor iş. Biliyoruz ki kelimelerin hiç bir anlamı olmamakla beraber her kelime zihnimizdeki duygusal bir oluşumun anlamına işaret etmekten öteye gitmemektedir. O halde ben bir acı hissediyorsam hiç bir vakit kelimelerle ya da ses tellerimden çıkarttığım ses dalgalarının göreceli anlamlarıyla bu acıyı tam anlamıyla karşımdakine anlatamayacağım. Ya da seviyorsam yapacağım hiç bir davranış, yazacağım hiçbir aşk sözü gerçek hissettiklerime yaklaşamayacak bile. Bu bir aciziyet midir? Maddi dünyada ruhun kendini ifadedeki bu imkânsızlığı hangi eksikliğin bir tamamlayıcısı ya da hangi gizemin bir sonucudur acaba? Kelimeler, sözler sadece işaret ederler, anlatımı zor konularda başvurduğumuz analojik anlatımlar gibi tüm hayatımız boyunca ruhumuzda hissettiklerimizi örneklere başvurarak, farklı anlamları işaret ederek aktarıyoruz fakat bu ıstıraplı eyleme öylesine alışmışız ki neredeyse gerçek anlam kaybolmuştur. Seni seviyorum demek ile bunun İngilizce anlatımı olan i love you’ nun arasında sadece şekil farklılığı vardır. Farklı dillerde olması kelimelerin anlamında bir değişiklik yaratmıyor. Bunun yanında ne dilde olursa olsun söylenecek bir seni seviyorum lafı katiyen içimizde hissettiğimiz sevgiyi açığa vuracak anlamı yakalayamayacak.-Söyle bakalım beni ne kadar seviyorsun ya da bana sevgini göster’. Neden ihtiyaç duyarız bu isteklere? Yazmak da böyledir işte, yazar aklındakileri kâğıda aktarabildiği müddetçe mutludur ancak hiç bir yazar bu mutluluğu tam olarak yaşamış değildir. Çünkü hissettiklerimizi tüm yalınlığıyla ne aktarmak ne de itiraf etmek mümkündür. İnsan dış dünyanın uyaranlarını anlamlandıracak algılara sahip, bedenine hapsolmuş ruhunun tesiriyle zihninde koca bir hayatı sadece duygu düzeyinde yaşayabilen bir varlık , bu dünyadan bile değil…