1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
865
Okunma
“Bir şarkıyı arka arkaya en fazla kaç kere dinleyebilirsin ki?” diye soruyor arkadaşım.
“Bilmem, en az on kere, hatta daha fazla dinleyebilirim sanırım.” diyorum.
Saymıyorum ki! Müzik bitip, gittiğim, beni alıp götürdüğü yerden geri dönmeden, bir kez daha tıklıyorum üzerine, yeniden başlıyor.
Haftalardır bir tek şarkıya ayarlı bilgisayarımdaki müzik çalar… Aynı şarkı dönüp duruyor defalarca, odayı o sanatçı kadının sevdiğim sesi dolduruyor gün boyunca.
Belli bir nedeni yok, hatırlattığı belli bir kişi, belli bir olay yok…
Sadece dinliyorum, dinlemek istiyorum, bırakıyorum kendimi, ezgisiyle, sözleriyle beni alıp götürsün diye…
Dinlemediğim zamanlarda bile içimden geçip duruyor aynı şarkı, sözlerini mırıldanırken buluyorum kendimi sık sık…
Bayramın birinci günü, annem ve babamı ziyarete gittiğimde, başımı sanki babamın dizlerine dayarmış gibi, toprağını çevreleyen mermerin üzerine dayadığımda…
Mezarın üzerindeki çiçeklerin yapraklarının titrediğini duyuyorum!
Kalp atışlarım hızlanıyor, yaprakların sesini duyuyorum…
Fonda Nazperi’nin sesi yankılanıyor yine:
“Yapraklar titrese bil ki sesimdir…”
İlahi bir şey bu! Hem seviniyor, hem de korkuyorum…
Bugün…
Bayram bitti ama uzatılan tatili bitmedi…
Bayram olsaydı da bir şey değişmezdi, tatil olması da bir şey değiştirmiyor, bugün babamı kaybedişimin üçüncü yılı doluyor.
Üç gün arayla ikinci defa kat ediyorum aynı yolu. Bu gün yalnızım.
Yol boyunca Nazperi eşlik ediyor bana. Haftalardır nedensizce arka arkaya dinlediğim o şarkı, bugün her dizesiyle gözyaşlarına boğuyor beni.
“Sen benim ömrümde bir sevinç payısın” dediğinde bize yaşattığı güzellikleri düşünüyorum, özleyerek…
“Sen benim gözlerimin nemli feryadısın” dediğinde birkaç damla daha yanağımdan hızla süzülüp kucağıma düşüyor.
“Duruyoruz, aramız bir tek adım,
Elimi uzatsam eline değer.
Bu bir tek adımı ben nasıl atayım?
Sen benden uzaksın, dünyalar kadar.” Dediğinde süzülmeyi bırakıp çağlamaya başlıyor göz yaşlarım. Yolu göremiyorum.
Onun ayaklarının ucunda duruşum aklıma geliyor, aramız bir tek adım, yanı başındayım… Elimi uzatınca eline değil de soğuk mermere değdiğimde bir kez daha anlıyorum ki; o aslında dünyalar kadar uzak…
Sonra “Yapraklar titrese bil ki sesimdir” diyor…
Arabanın müzik çalarını kapatıyorum. Nakarat beynimde devam ediyor.
Annem dahil olmak üzere, çok yakınım var bu mezarlıkta ama doğrudan babamın yanına gidiyorum. Annemin adının yazılı olduğu taşı hafifçe okşamayı ihmal etmiyorum yanından geçerken.
Babamın ayak ucuna geçiyor, yere diz çöküyorum. Uzun zamandan sonra ilk yalnız gelişim buraya, içimden değil, yüksek sesle konuşuyorum bu defa. Çok şey söylemiyorum aslında, defalarca “Babacığım, Canım Babam, Babam”…
Ne kadar özlediğimi anlatıyorum arada, beni onun kızı olarak dünyaya getirdiği için Allah’a ne kadar çok şükrettiğimi söylüyorum. Huzur içinde olmasını diliyorum, hakkını helal etmesini istiyorum. Başımı dizlerine dayar gibi, yine mermerin üzerine yaslanıyorum.
Yaprakların titremesini duymayı bekliyorum yine…
Öylece ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Başımı kaldırıp, anne ve babam için, bütün yakınlarım ve oradaki bütün merhumlar için dualarımı okuyorum.Göz yaşlarımın beraberinde getirdiği baş ağrısı ile terk ediyorum köyün mezarlığını.
İçimde değişik bir duygu var, bir tür rahatlık. Uzun zamandan sonra ilk kez yalnız kalıp, babamla konuşmanın, kendimi tutup, sıkmak zorunda kalmadan doyasıya ağlamanın ve ilahi bir şekilde babamla iletişim kurmanın, daha doğrusu kurduğuma inanmanın verdiği huzurla dolu olarak ayrılıyorum oradan.
Sırılsıklam mendilimle göz yaşlarımı silerken bir yandan da gülümsüyor ve yaprakların titrediğini duymanın mucizesi için bir kez daha şükrediyorum.
Fidel KAPLAN
03 Ekim 2008