7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2353
Okunma

Kara bir kış gecesini aydınlatmaya çalışan kar tanelerinin
Rüzgârla dansını seyrederken başlamıştı hayat.
Gelecek yarınlardan habersiz küçük bir yüreğin,
Camdan şaşkın ve heyecanlı bakan gözleri, hüzün düşürse de geceye
Gün farkında bile değildi, zamanın sancılı gebeliğinden!
Küçücük dünyasında ürkek, tedirgin bir kuş gibi titreyen hayalleri vardı.
Korkardı sonsuz semalardan…
"Uçabilir miyim?
Hedefsiz bir sapandan fırlayan
Acımasız bir taşla yaralanıp düşer miyim?"
Önünde çok uzun yıllar ve yıllara dar gelen hayalleri vardı, büyüyecekti;
Çevresindeki büyük insanlar gibi olacak ama o hiç yaşlanmayacaktı...
Saçların da aklar, gözlerin de çizgiler, yorgun bakışları ve titreyen elleri olmayacaktı...
"Onun elleri bir tek korktuğunda titrerdi"
Soğuk yatağında korku dolu uyku aralarında sancılanan yüreği,
sabah yorgun kalkardı. Ak-pak yüzünde ışıl ışıl parlayan çam yeşili göz kenarlarına
mor halkalar eklenirdi. Fakat bu yaşlanmak değildi! Zamanla geçerdi, kaybolurdu...
Düşleri gibi...
Yaşlanmak ona uzaktı, daha hiç çocuk olmamıştı ki.
Çocuk olmadan yaşlanmak olurmuydu? Ruhu çocuk gibi görünen bedenine daha doymamıştı.
Belki de o bedende hep esir olacaktı
Ve bu esaretin nedenini hiç kimse çözemeyecekti…
İçinde hüzün yağmurları yağardı,
Saçını okşayan bir el, onu dinleyen bir yürek,
Şefkat kokan cümleler gözyaşlarıyla birleşir,
İçindeki sevgi nehrine karışır giderdi...
Ve o an tek bir cümle düşerdi titrek dudaklarından:
“Bir gün bu nehrin aktığı denizi bulacağım”
Leyla Usta@2006