5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
732
Okunma
Genç doktor, kızın gözlerinin ne kadar güzel olduğunun farkındaydı ama kızın dudaklarına bakıyordu. İçkinin verdiği cesaretle hafifçe dudaklarını öpmeye çalışırken kız ; ’’hayır, dur, burada olmaz, adisyon fişi kestirmen gerekli’’ diyordu. Halbuki kız da içkiliydi ve doktoru istediği her halinden belliydi.
Meyhane diye adlandırılan bu yerin, kasaba ile köy arasında kalmış olmasından dolayı müşterilerin daha rahat etmesi için üst katı otel haline getirilmişti. Meyhanecinin kendince hayalleri vardı. Kasaba halkının bir kısmının bahsettiğine göre meyhane sahibi bir de benzinlik yapmayı düşünüyormuş. Kamyoncu milleti aleme ve kadına daha düşkün oluyormuş. Meyhaneci, kasaba yolunun üzerinden geçen kamyoncuların da meyhanesindeki içkileri ve kızları görmeden yaşamamaları gerektiğine inanıyormuş.
Kız, doktorun ellerinden tutuyor; ’’ beni bu gece dışarı çıkarman gerekli diyordu ’’. Genç doktor ise dayanılmaz bulduğu kıza karşı tamamen suskun kalıyordu. Kaba kız garsonu çağırıp ’’ adisyon fişi kesmek istiyoruz ’’ dedi. Garson memnuniyetsizce ’’ patronun haberi olması gerekli ’’ diye yanıtladı.
Kızın sert bir tavırla; ’’ o zaman git söyle ’’ demesi üzerine, garson kasada duran orta yaşlı, saçları dökülmüş, göbekli ve çocuk yüzlü adama yaklaştı, kulağına bir şeyler fısıldadı.
Meyhaneci oturduğu sandalyeden kalktı ve masaya doğru geldi, doktora bakıp ; ’’ ben seni tanıyor muyum evlat? ’’ dedi. Genç doktor babası ile dedesinin dokuz yıl önce burada yaşadığını söyledi.
Meyhaneci ; ’’ kimlerdensin sen ’’ deyince genç doktor dedesinin ismini ve oturdukları yeri tarif etti. Meyhanecinin gözleri parladı; ’’ vay, demek sensin ha ! ’’ deyip kendinden geçer gibi sarıldı.
Genç doktor hiçbir şey anlamamıştı, ne meyhaneciyi tanıyordu ne de daha önce görmüştü. ’’ Beni tanıyor musunuz? ’’ demekten başka bir söz söyleyemedi.
Meyhaneci heyecanla; ’’ tabi ki tanıyorum, ama sen beni unutmuşsun eskisi gibi saçlarım yok, bira içmekten de göbek bağladım, kısaca bayağı değiştim, İstanbul’a geldiğimiz dönemde sizde misafir etmiştiniz bizi. Kızım o zamanlar hastaydı, psikolojik sorunları vardı, sıkılıyordu, intihara teşebbüs etti bir kaç defa tedavi için İstanbul’a gelmiştik. Baban sağ olsun , rahmetli çok iyiydi ve benim oğlan her konuda yardımcı olur demişti. Bizi de on gün misafir etmişti. Tedavisini senin tanıştırdığının bir uzman doktor yapmıştı, ondan sonra biraz düzelme yaşadı, şu an toplum içine çıkmaya korkuyor o da zamanla geçer dediler ama bir türlü geçmedi. Bir de kitap okuması rahatsız ediyor beni. Olur olmaz her kitabı okuyor, şu dağ ortasına bir de internet bağladık. Ne yapar ne eder bilmem ama sabahtan akşama kadar o makinenin başında yaşayıp duruyor. Evlenmek istemez, çocuk, eş hayali yok, varsa yoksa kitaplar ve internet, insan içine de çıkmaz.’’ Dedikten sonra sözü uzattığını anladı ’’ galiba evde eğlenmek istiyormuşsunuz, öyle mi ? ’’ diyerek doktora baktı.
Genç doktor suskunlaştı, kızardı, yutkundu, kızın elini hafifçe bırakarak sigarasını eline aldı. Kız o an arsız bir tavırla ’’ evet, herhalde yoksa adisyon fişi neden kestirmek isteyelim. ’’
Doktorun kızla geçireceği bir gecenin bedeli olarak üç yüz lira ödemişti. Meyhanede içtiği içkiler hariçti. Meyhaneci otel yerine evde kalabileceklerini söyledi ve masa da ayrıldı.
Kız ’’ haydi, hemen gidelim gece bitmeden sabaha kadar seninle olmak istiyorum’’ dedi.
El ele tutuşarak, sokaklardan geçiyorlardı, eve yaklaştıkları an sessiz olmaları gerektiğini söylüyordu. Kapı açılınca içeriye ilk giren kız olmuştu, doktor hemen kapıyı kapatıp başkalarının bu durumu fark etmemesini sağladı. Kapıyı kilitlediği an odaya doğru adım atmak isterken, kız dudaklarına sarıldı ve doktoru duvara doğru yanaştırdı. Doktor da kızın dudaklarını sömürüyor ve elleri ile kalçalarını tutuyordu. Kot pantolonun sıkıca oturduğu bedeni hissetmek için kendine çekiyordu, dudaklarını öperken saçlarını okşamayı da ihmal etmiyordu.
Genç doktor ; ’’ dur, odaya geçelim, yavaş ol ’’ diyordu, ama kızın dinlediği yoktu.
Akılların matematikten ve mantıktan uzak olduğu bir anı yaşıyorlardı, odanın kapısında geçip kanepenin üstüne oturan doktor, kucağına aldığı kızın, dudaklarını bırakmıyordu. Göğüslerini tutmak ve okşamak için hızlıca düğmeleri çözmeye başlamıştı.
Kız ise;
.......