21
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1604
Okunma

Çoktandır erken kalkmamıştım, ta ki o güne dek...
Saatimin bana yaptığı o acımasız şakasıydı bütün sebep...
Allahtan, erken yatmıştım.Rutin sabah kalkışlarımdan biri gibi yine evin içinde acelesi olan bir fare gibi; bir oraya, bir buraya koşturdum.Sırf, işe geç kalkmayayım diye....
Durağa geldim. Saatime bir daha baktım. yok... Şeytan bu ya, çakamadım saatimin bana yaptığı o iğrenç şakasını....
Servis ortalarda yok. Nerde kaldı acaba bu servis? Allah kahretsin! yine mi geç kaldım servise...? Tüh!
Gelmiş olmalıydı hal bu ki...Yoksa gitti mi...? Yine ben mi geç kaldım...?
Şu bulutlu hava da aklımı karıştırdı ya… Neyse...bekleyelim bakalım.
Gelmedi servis daha...Telefon açtım. Karşıdaki ses:
"Abi daha 6:30 ya saat ! Saatin yanlış herhalde senin ..."
Tüh! Kırkyılın başında erken kalkmıştım halbuki... Şu işe bak..!
Anladım... Bu araba gelmeyecek anlaşılan...Arabaya atlayıp, vurdum kendimi karayoluna...Vınnnnn!
ooooo! Geçidi de yapmışlar... Helal olsun valla! En çok da benim işime yaradı... O kadar dalgınım ki, sormayın gitsin…
Bir seferinde neredeyse tren bana çarpıyordu, ben trene değil !
İnanmazsanız, orda limon satan şapkalı manavcıya sorun vallahi…
Neyse ki, hem zemin yapıldı da, kurtulduk …Ne diyelim artık…Allah razı olsun yapanlardan...
Makinist de dalgındı herhalde benim gibi, malum işte, geçim derdi falan…
İpragaz Caddesindeyim...."Şuradan bir sigarada alayım kendime ..." dedim.
Sağ tarafta durdum."Her sabah şu köşede duran sigaracı nerde ? nereye gitti yahu! "
Yolda iki çocuk, elerinde simit tepsileri bana :
"Abi sigaracı bak burda, aha geliyor "diye sesleniyorlar.
Sigarayı alıp geliyor simitçi çocuklardan biri... Sigarayı bana uzatıyor arabanın penceresinden, alıyorum...
Çocuklar üşümüş belli...Kim bilir, ne zamandan beri buradalar..? yazık.
Tam hareket ederken sesleniyor çocuklardan biri:
"Abi kara yoluna kadar seninle gelelim mi?
"Binin..." diyorum.Sevinerek bakıyorlar birbirlerine…
"Geçiyorlar arkaya.Sohbet ediyoruz:
"Okula gidiyor musunuz..? "
" Gidiyoruz abi..."
"Öğlenci herhalde..."
"Evet abi...."
"Nereye götürüyorsunuz simitleri...? "
"Hasankeyf’e..."
"Hasankeyf’ te simitçi yok mu... ? "
"Yok...."
"Anladım..."
"Hasan key’fin içine mi yoksa nehirdeki çardaklara falan mı..? "
"Oralara da ... suçekene de …"
"Kazandığınız para, yol paranızı da çıkarmıyordur. Allah bilir...
"Çıkarıyor..."
"Ne kadar kalıyor ki size..? "
"Üç dört milyon işte...."
Hep biri konuşuyor, öbürküsü sessiz...
Aynı çocuk bir soru soruyor bana:
"Abi sen fırıncımısın..? "
Gülümsüyorum....
“Sabahın köründe fırıncılara benzetti herhalde..” diyorum, içimden…
İyi de megane süren fırıncı nerde görülmüş ki?
Meslek icabı iç güdüsü belkide…. Bu insanlar, hayata simitçi, dondurmacı, sakızcı, boyacı, kaportacı olarak gözlerini açtıklarından, belki de beni de fırıncı olarak algıladılar…
Hayata bir simidin penceresinden böyle bakmışlardı belki de…
"Hayır fırıncı değilim..." dedim.
Aklıma yol boyunca, orta okul yıllarımda okuduğum, bir Türkçe dersindeki bir parça geliyor ...
Cervantes miydi, Moliere’ mi…? Bilemiyorum şimdi...
Ama başlık şuydu:
" Erken kalkmak....."
"Erken kalkmak;insanı hayatın içine biraz daha yakınlaştırıyor" diyordu, bu okuduğum ve hala aklımda kalan makale…
Siz de; hayata biraz daha yakın bakmak gereğini düşünüyor ve de hissediyorsanız “Erken kalkın bir gün...” derim ben...
Bir çocuğun, hayata simit deliğinden nasıl baktığını, hayatın görünen tarafını değil de görünmeyen tarafını görecek, hissedecek, anlayabileceksiniz belki de…