9
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
9696
Okunma
Yıllardır bu soru hep beynimi meşgul etmiştir .Çocukluğumdan beri hep aklımın bir ucu bu sorunun cevabını bulmakla meşgul olmuştur.“Neden çocukluğumdan beri, bir çocuğun bu sorunun cevabıyla ne işi olur ki?”, diye düşünebilirsiniz ki; böyle düşünmekte çok haklısınız ama, daha henüz ilkokul 2. sınıftayken gözümde bir idol olan, Amerikan aktörlerine benzeyen babamın eve cici anne yani, annemin üzerine kuma getirmesinin, bendeki babama karşı yarattığı hayal kırıklığının ve ne yazık ki o yaşta erkeklere karşı bende gelişen güvensizliğin sonucu olarak “Evlilikler neden biter?” sorusu beynimi meşgul etmeye başladı.
Toplumda genel bir kanı vardır.İlla evlilik bitince bir taraf suçludur ya da her iki tarafın da olumsuz anlamda katkıları olmuştur.Yani, her kötü olayda olduğu gibi evliliklerin bitmesinde de bir suçlu, hatanın en fazla payının yükleneceği birileri aranır.İşte ben de cici anne olayında aynen öyle yaptım ve yıllarca babama karşı içimdeki kırgınlığım hiç geçmedi.Sadece ben değil bütün kardeşlerimin kırgınlığı geçmedi.
“Neden annem varken bir başka kadın gündeme geldi, annemin becerikliliği, insanlığı, güzelliği, nerde nasıl davranacağını bildiği gün gibi aşikardı.İyi de o zaman babam neden böyle bir gereksinim duymuştu, macera yaşama arzusu mu, heyecan duyma ihtiyacı mı neydi onu böyle bir şey yapmaya sürükleyen?”
Bütün bu sorular beynimdeki babamla ilgili imajı yerle bir etmişti.Hoş babam da iyi, yardımsever, çevresinde sevgi ve saygı gören bir insandı ama, gel gör ki artık kalbim eskisi gibi hissetmiyordu.
Bu duygularla yıllar geçti, yaşım kırka merdiven dayamak üzereyken yavaş yavaş bilgi, hayat tecrübesi ve hayata dair gözlemlerim sayesinde gördüm ki bir insanı yargılamak, darağacında sallandırmak yada kalbinin mahzenlerine hapsedip ordan bir daha çıkarmamak onu anlamaya çalışmaktan çok daha kolaydı.
Yıllar sonra anladım ki; temelleri sağlam bir evliliği hiçbir dış etken sarsamaz, ne bir kadın ne bir erkek…Hep duymuşuzdur:”Falanca kadın yüzünden yuvam yıkıldı, filancanın karısı falancayla kaçtı!!!...”
Şüphesiz ki bunlar hiç istenmeyen aslına bakarsanız olayın tüm taraflarını yıpratan, toplumsal değerlerimize ters düşen durumlar…Amma lakin ne yazık ki biz insanoğlu en başta da ben, gerçekleri kabullenme cesaretini, yürekliliğini göstermekten aciziz…
Bir evliliği bitiren en büyük düşman “İLETİŞİMSİZLİK”, tir.
Evet, eşler arasında günbegün büyüyen buzdağlarının oluşmasına sebeb iletişimsizliktir.Toplumumuza şöyle bir baktığımızda genel görüntü şudur.Eşlerin ikisi de çalışıyorsa akşama kadar birbirlerini görme olayı zaten yok, akşam eve geliniyor hanım mutfağa, erkek arzu ederse yardım eder ama, etmezse TV başına, yemek saati bir araya gelinen nadir anlardan, oraya da günün sıkıntı ve stresinin yansımasında bir sakınca görülmez, kadın tekrar mutfağa, erkek tekrar TV başına, TV kumandası da kadının eline geçerse büyük şans, adam TV başında şekerleme faslına geçmiştir, kadın bir şeyler konuşmaya kalksa da erkek konuşma gereği bile görmeden eliyle “sus” işareti yapar ve olay bitmiştir.Bu durum kadının çalışmadığı evlerde de pek fazla değişkenlik göstermez.Burda erkeğe yüklenilmiş gibi bir durum anlatılmaya çalışılıyor gibi görünebilir ama, asla öyle bir şey söz konusu değil, üstünde durmak istediğim şey tamamen iletişimin nasıl kopmuş olduğunu aktarmak…
“İyi de biz neden eşlerimizle iletişim kuramıyoruz, karşımızdaki insan çok mu kötü, kayda değer mi görmüyoruz?”
Tam tersi her insan bir değerdir ve değer görmeyi hak eder.Ama, mesele kimin değerli kimin değersiz olduğu değil… Ben, evliliği radyo yada TV kanallarına benzetiyorum.Şimdi “Ne alaka?”, diyeceksiniz ama, bana göre öyle: şöyle bir düşünelim, eskiden bir tek TRT Radyo-Televizyonu vardı.Hepimiz onu dinler, onu izlerdik.Şimdi ise bir sürü radyo ve TV kanalları söz konusu ve düşünecek olursak hepsi de aynı amaca hizmet etmek için uğraşıyor: Halka ulaşmak, halkı eğlendirmek, dinlendirmek, bilgilendirmek yani, hepsinin amacı da çok güzel…Farklı olan tek şey hepsinin bunu farklı şekillerde yapıyor olması, kimisi sağcı görüş açısıyla, kimisi solcu görüş açısıyla yani, kendilerinin hayata bakış açılarına paralel bir tarzda yayın yapıyorlar ve hepsi de farklı frekansda yayın yapıyorlar, frekanslar birbirine yakın olursa parazit yapıyor, yayın anlaşılmıyor ve problem yaratıyor. İşte o zaman da radyo yada TV kanalını değiştirmek durumunda kalıyoruz.
Evlilikler de buna benziyor.Her iki taraf da (hem kadın hem erkek her ikisi de) çok çok iyi insanlar olabilirler.Ama, hayata bakış açıları, hayattan beklentileri 180 derece farklı ise yani eşlerden biri 99.0 fm’den diğeri 106. 0 fm’den yayın yapıyorsa ne yazık ki ortak bir paydada buluşulamıyor, birinin ak dediğine, diğeri kara diyor ve iletişim çatışmaları başlıyor. Zamanla küçük gibi görülen bu çatışmalar buzdağlarının günbegün büyümesine, telafi edilemez hale gelmesine sebeb oluyor ve malum ama, hiç istenmeyen o acı son…
Bütün bunlar şüphesiz ki hiçbir ortak payda da buluşamayan evlilikler için geçerli yoksa en ufak bir şeyde ayrılmaya kalkışmak işin kolayına kaçmak olur.Evlilik, eğer azami oranda hayatı her şeyiyle, acısı- tatlısıyla %50 oranında hatta %40 oranında paylaşılabiliyorsa çok güzel bir kurum, unutmamak gerekir ki yalnızlık Allaha mahsus, o nedenle hayat belli oranlarda paylaşılabiliyorsa sevgi ve saygıyı, karşılıklı hoşgörü ve sabrı sürekli kılıp evliliğin idamesini sağlamak için gerekli özen gösterilmeli, gerekli emek çekilmeli ama, bu yapılırken çocuklar hatırına bir zorunluluk bir işkence olarak değil de birlikte olmanın keyfine varılarak yapılmalı zira, huzursuz bir ortamda büyümek hiçbir çocuğun sağlıklı, huzurlu ve geleceğe güzel duygu ve düşüncelerle taşınabilmesini asla ve asla sağlamaz.
Ve unutmamak gerekir ki; hiçbir kadın, hiçbir erkek temelleri sağlam atılmış, karşılıklı sevgi-saygı ve hoşgörü temelleri üzerine oturtulmuş bir evliliği yıkma gücüne sahip değildir buna inanın…
Unutmayın ve lütfen ama lütfen kendinizi kandırmayın, kendinize dürüst olmak adına bunu yapmayın evlilikler üçüncü tekil şahılar tarafından bitirilmiyor.Evliliğin gerçekte bittiği noktada üçüncü tekil şahıslar gündeme geliyor.Yani, onlar gündeme geldiğinde zaten o evlilik çoktan bitmiş oluyor.Ama, zorunluluklar yüzünden devam ettirilmek durumunda kalınıyor.İşte bu gerçeği kabul etmemekte direnmek sadece hastalığın nekahat sürecini uzatıyor ve iyileşmesini geciktiriyor.
Bu sözler, çok iyi anlıyorum ki bazı hem cinslerimin canını acıtabilir haklı olarak ama, yıllarca kafamı kurcalayan sorular ne yazık ki böyle cevap buldu.Ama, şunu hiç göz ardı etmemek gerekir, bir kadın olarak kendimizi hiç küçümsemememiz lazım çünkü ben inanıyorum ki; bir kadın hele ki bir ana çok çok güçlüdür ve istediğinde her zorluğun üstesinden gelebilir, savaşta zafer kazanmış bir kumandan edasıyla kendi zaferine giden yolu yine kendi zekası ve gücüyle açabilir, onun hazzına varabilir, tekrar aydınlık yarınlara gülen gözlerle bakabilir, yeter ki bunu yürekten istesin!...
Hiç kimsenin korktuğu durumlara düşmemesi, yarınlara umut ve sevgi dolu gözlerle bakabilmesi dileğiyle, en güzel yarınlar sizlerin olsun!...
Sonsuz Sevgi ve Saygılarımla…
Perihan METİN