Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
balıbey
balıbey

BİR AHU GÖZ...

Yorum

BİR AHU GÖZ...

2

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1696

Okunma

BİR AHU GÖZ...

`` Adı bizde saklı kalsın !`` dedi , hikâyeyi anlatırken aksakallı ihtiyar...

Şehzadelik yıllarında olsa gerek... Sahilde ; tebdili kıyafet dolaşıp , etrafı seyri temaşa ederken , göz göze geli verdiği bir çift ahu gözlünün bakışıyla , olduğu yerde donup kalı verir o civanmert şehzade...

Sanki ; zamanın dürülüp asırların , içine sığdırılı verdiği o üç beş saniyenin bitiminde ,ucu bucağı bulunmayan ama dört mevsimi de bahar olan gönül semasında pervasızca , neşe i muhabbetle kanat çırpan ruh kuşu , tekrar vücut iklimine, ten kafesine geri dönüp hapsoluvermiştir. Zira kendine geldiğinde , kaybolup giden yalnızca başındaki aklı değil , o ceylan gözlü , melek simalı Dilruba`dır da...

Oraya seyirtir yok , buraya seyirtir yok... Yok , yok , yok !.. Ne yapacağını bilemez halde feryat edip, üstünü başını yırtarak ağlamak ister...

Yalvarır ; `` Allah`ım! Al bu kalbi benden , dayanamıyorum`` diye... O acıyla kıvranarak oracığa yığılıverir.

Kimse ne olduğunu anlamaz. Tanıyan da yoktur zaten...

Nice sonra ayılıp saraya döndüğünde yıkıktır, virandır... Artık gönlünde ne taht vardır , ne de kavga... Meşru , gayri meşru bütün arzuları yanıp kül oluvermiştir sanki şehzadenin. Varsa da , yoksa da o... O bir çift ahu göz...

Yemeden içmeden kesilmiş; her günün aynı vaktinde o sahilde dolaşıp , acep gelir mi diye beklemekten gayrı ne bir işi , ne de arzusu kalmıştır...

En yakın dostundan bile sakladığı bu ahvalini , Cenabı Hak`dan başka bileni de yoktur.

Yıllar böyle akıp gider... Her geçen gün ; vücut iklimine yavaş yavaş sinerken , ruhunu da terakki ettirip kemale erdiren bu kutlu dert, bu mübarek aşk şehzadenin tahta çıkışıyla başka bir hâl almıştır. Lezzet olmuş , bal olmuştur civanmert padişah...

Azametinin yanında asalet, letafet, zerafet, nezaket, şefkat ve merhameti burcu burcu kokular salıp yayılmaktadır sinesinden etrafına...

Bahis konusu aşk olduğunda, bakışları değişir, gözleri meçhule dalar giderdi...

O ahvalde olduğu bir gün , muhabbetli nazarına denk gelen bir cariyesine iltifatlar ettiğinde, o inceler incesi hanım efendi de ; `` Ne devlet , ne saadettir bana ! Padişahımızın gözü de , gönlü de bende her halde...`` diye içinden geçiri verir de , sanki aklından geçenleri sezen cihan padişahı , gönlünün kırılıp mahsun olmaması için `` Hayır ! Hayır ! İşin aslı öyle değil ! `` demeye bile gerek duymadan , tebessümler ederek sırtını dönüp , çekip gidiverir bir defasında...

Aşka müptelâ olanların ahvalini, lisanını ; gönülleri aşka kapalı aşkı bilmez haramiler nereden bilsin , nasıl anlasınlar ki ?.. İsterse ; merkeplerin yüküyle kitaplar okuyup , molla olsunlar... Satır ilmini yalayıp yutsalar da , sadr ( gönül) ilminden bir damla bile içemezler. Kittikleri meclislerde komiserlik yapar , ehli aşkı şehvetiyle suçlarlar. Bilmezler ki ; şehvet vücut ikliminin gıdası ve arzusudur. Aşk ise yalnızca ruhun gıdasıdır.


O yüzdendir ki ; `` Kulağa gelen hoş bir sâda , güzel bir musıki nağmesi , aşıkların aşkını artırırken , fasıkların da fıskını , şehvetini artırır .`` diye buyururmuş ehli dil büyüklerimiz...


Nisanın yedisinde bir yağmur yağarmış. Mahlûkattan ``mar`` hayvanı dediğimiz yılan ile , deryalardaki ``dür`` denilen mübarek mercan da , ağızlarını açarmış nasiplenip , gıdalanmak için...


Aynı yağmur suyu birinin ağzında inci olurken , ötekinin ağzında zehire dönermiş... Tiynetleri , yaratılışları icabı...


İlimlerinin verdiği mağruriyet ve kibirle dem be dem Allah`a koştukları şirk günahından habersiz bu çatık kaşlı , asık suratlı , eşşek arısı tabiatlı aşkı bilmez haramiler , ehli aşka haset eder , onları kıskanırlarmış işte bu sebepten...


Bu ahvali Hak`kel yakin bildiği gibi, ilmiyle amil olan samimi bilginlere , alimlere muhabbeti had safhada olan cihan padişahı , vezirine şöyle talimat verir bir gün:
- Vezirim ! Falan gün İstanbul ve yakın çevresindeki, hatırı sayılır alimlerimize yemek ziyafeti verip , onlarla tanışmak isteriz. Zira, dua ordularımızdır onlar bizim... Hazırlıklara başlanıp , cümle dergâh ve medreselere haberler salına !..


Bu haberi duyan saray erkânından bir paşa , hemen bir mektupla Niğde vilayetinin Bor kazasında yaşayan `` Kuddusi Baba `` dedikleri seyyid Kuddusi hazretlerine davet gönderir... Alla`ul alem , o paşa da Bor`ludur her hal...


Ama hey hat ! Değil İstanbul , yaşadığı beldesinde bile , çoğu insanın bilip tanımadığından itibar dahi etmediği garip , fakir bir zattır Seyyid Kuddusi... Mahrem mekânlarda , deruni bir muhabbetle sevişip , görüştüğü üç beş ehli gönülün dışında , kimseler haberdar değildir , şehirlerindeki bu define gönüllü ihtiyardan...


Davete icabet Allah`ın adetindendir diye yola düşen Kuddusi Baba , hayli meşakkatli geçen uzunca bir yolculuktan sonra payi tahta (İstanbul) ulaşır.


Onlarca seçkin davetli içerisinde , her yeri yamalı elbisesiyle dikkatli bakışları üstünde toplayan bu melûl mahsun , başı önünde oturan güzel yüzlü ihtiyarı , parmaklıklar arkasında , gelen misafirlerini seyreden padişah da farkeder ve vezire sorar ;

- Kim bu ihtiyar , nereden geldi ?
- Şevketlim , bilmiyorum efendim !.. Filan paşamız çağırmışlar... Bor şehrinden gelen Kuddusi Baba derlermiş.


Ne haldir bilinmez , padişahın gönlü akıp gitmededir o köylü ihtiyara doğru...

- Vezir ! Herkes gittiğinde onu salmayın ! Huzurumuza isteriz !


Yemekler yenip dualar edildikten sonra, gelenler bir bir terk ederler sarayı.


Görevlilerce kulağına bir şeyler fısıldanan Kuddusi Baba , yerinden doğrulup huzura doğru yürümeye başlar. İçeri girdiğinde `` Hoş geldiniz , safalar getirdiniz !`` iltifatının ardından , padişahı şöyle bir süzer edebiyle . Padişah da onu...


Üç kıt`aya at nalından mühür vuran bu Necip Milletin Hakanı, lâfı eveleyip gevelemeden soruverir...

- Efendi ! Deliliniz nedir ? diye...


Tevazuu ve edebiyle ; içerisindeki paha biçilmez cevherlerle dolu gönül vitrinini , padişaha açan o hakiki sarraf , devrinin cümle evliyasının reisi , serdarı Kuddusi Baba başlar incilerini dökmeye...

- Şevketlim ! Bundan otuz yıl kadar evveldi. Sahilde dolaşıyorduk. Nereden geldiğini bilmediğimiz bir çift ahu gözün bakışıyla divaneyiz o gün , bu gündür...


Cümle tamamlanmamıştır ki ; hayretler içinde kalan gözlerine yağmur bulutları ağıveren padişah , bir hamlede kürsüden inip , manâ padişahının eline sarılır öpmek için. Kendini kaybederek kucağına düşer... Kucaklaşıp ağlaşırlar dakikalarca...


Sanki otuz yıllık firak ( ayrılık ) bitmiş, vuslat gelip çatmıştır hamdüsenalar olsun.


Ne kadar ısrar edildiyse de İstanbul`da kalmaz ve istememesine rağmen , çok kıymetli hediyelerle uğurlanır o kutlu misafir , azizler azizi gönüller sultanı.


Aşka müptela olmak dileğimizle ; Kuddusi Baba hazretlerine ve zatı alilerinin şahsında , bütün ehli aşka selam olsun Allah`ım ! Selamlar olsun...


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir ahu göz... Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir ahu göz... yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
BİR AHU GÖZ... yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
HATİCESARITAŞ
HATİCESARITAŞ, @haticesaritas
22.11.2010 18:12:19

ehli aşk sahibi kalemden okumak başka güzel..

kıymetli abim...yazdıklarınızla gönüllere hitap edip hoş eyliyorsunuz...

ne mutlu size...iyiki varsınız...iyiki yazıyorsunuz ve iyiki de burdasınız..

selam ve saygılarımla...
perwin34
perwin34, @perwin34
31.8.2008
Vuslata eremesekde aşkla yaşamak güzel.Aşk ruhu besler, olgunlaştırır.Çok güzel bir yazıydı.Kutlarım.
selam ve sevgiler...
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL