2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1273
Okunma
Uyku tutmadığından, gecenin epeyce ilerleyen bir vaktinde ; koltuğunun altına sıkıştırıp gizlediği mütevazı nevalesini alarak , sanki bir şeylerden kaçıyormuşcasına, hızlı adımlarla odasından çıkan Gazi Paşa, tıkırtıya uyanıp canhıraş peşinden gelen emir subayına ;
- Evladım ! Sakın beni takip etme ve istirahatine bak sen ! Emrini verir.
Lisanen `` Emredersiniz Paşam ! `` derken ; uğruna canını siper edip , ölmekten asla korkmayacak kadar muhabbet , cesaret ve ferasetin sahibi emir subayı, görevinin usulüne uygun nasıl yapılacağının öyle müdrikidir ki , kaş ile göz arasında ortadan kaybolurken , gölge misali Gazi Paşa`yı adım adım izlemektedir...
Mevsim yazdır... O vaktin sakin Ankara`sı ve köşkten uzaklaştıkça ıssızlaşan , sanki uçsuz bucaksız bomboş bir arazi...
Gecenin o saatinde ortalıkta kimseciklerin bulunmayacağının ve tebdili kıyafet de olduğundan asla tanınmayacağının rahatlığıyla , yaktığı sigarasından öyle derin bir nefes çekip veriyordu ki , eğer hakiki bir dert ehli görseydi onu ;
-Hayır ! Hayır ! Bu insan her kimse , asla sigara dumanı çekmiyor ciğerlerine... Dert çekiyor, gam çekiyor , tasa çekiyor, hatta sevda çekiyor... Demekten kendini alamazdı.
Evet ! Dert çekiyordu... Hem de derdin en hasını... Vatanın derdiydi , Milletinin bekâ derdiydi, sevdasıydı. En makbûl sevdaydı. Öyle olmasaydı ; aşk peygamberi , Yusuf`ların Yusuf`u Hz. Mustafa (S.A.V.) efendimiz ` Vatana muhabbet imandandır ` buyururlar mıydı hiç ?..
Tayin ettiği ne bir menzili vardı , ne de durağı... Yürüyordu özgürce, aheste aheste...
Ama vakurca ve asilce... Zira, asalet mayasıyla yoğrulmuştu hamuru... Kendisiyle baş başa kalabilmişti nihayet... Dinliyordu, kendisini dinliyordu. Çocuklar gibi keyifliydi...
Öyle uzaklaştı ki , artık Çankaya köşkü görünmez oldu neredeyse...
Biraz ileride ; etrafında bir kaç kişinin oturduğu yanan ateşi görünce , istikametini o yana çevirdi.
Ay` da o gece inadına ışıtıyordu. Yaklaştıkça , oturanlardaki tedirginlik de iyice artıyordu.
Hasbihal edip hoşca vakit geçirmek için bir araya gelmiş , o civara yakın mahalle ya da köyün , sakin üç beş genciydi...
Bir tanesi;
- Benim gördüğümü siz de gördünüz mü ? Dediğinde , onlar da;
- Elbette gördük. Kör değiliz ya ! Sonra , daha aklımız başımızda arkadaş ! Bir Adem oğludur...
-Hayır ! Hayır ! Onu demek istemedim. Şu gelişe bakın ! Yürüyüşe bakın Allah aşkına ! Normal birisinin yürüyüşü mü bu ? Çok asil ve vakur ...
Böyle ne bir vali yürür , ne de gaymakam... Arkadaşlar ! Bana inanmayacaksınız ama bu gelen ancak Gazi Paşa`dır...
- Allah ! Allah ! Sen delirdin mi gardaşım ? Gazi Paşa`nın bu saatte , şu izbe yerde ne işi olur yahu ?.. Üstelik tek başına... Sonra , sen onu ömründe hiç gördünmü ki de ?..
- Evet görmedim , görmedim de... Ne bileyim gönlüm öyle diyor işte ! Gülüşürler ama her adım atışıyla yaklaşan silueti takip etmekten de kendilerini alamazlar.
Ay ışığının altında , simasının seçileceği kadar yaklaşan sır insanın Mustafa Kemal olduğunu anladıkları an öyle telaşa düşerler ki , ortalığı toparlayıp , nevalelerinden ne varsa hepsini , kırık sebze kasasının altına saklayarak ayağa kalkıp esas duruşa geçerler sanki...
Ellerini önlerine bağlayıp , boyunlarını bükerek...
Hep bir ağızdan , sözleşmişcesine ;
- Hoş geldiniz Paşam ! Derler mahsun ve utangaç halleriyle...
İlmi olmasa da , mektep medrese bitirmese de , irfanı vardır Anadolu insanının. İrfan ise , Allah`ın hoş kullarına bahşettiği bir meziyet ve sıfattır ancak... İrfan sahibidir bu asil Millet...
O anda duraklayan Gazi Paşa , bir kaç saniye sükût edip onları süzdükten sonra öyle derin bir ` Ah ! ` çeker ki , ne olduğunu anlayamazlar...
- Evlatlarım ! Yavrularım ! Beni tanımak , bilmek zorundamıydınız sanki Allah aşkına ?.. Ne vardı tanımasaydınız ?.. Ne olurdu , Gazi Paşa diye hitap etmeseydiniz ?.. Ne olurdu bilmeseydiniz be evlatlarım , bilmeseydiniz ?..
Bilmeseydiniz de ... Aranıza katılıp sizden biri olsaydım. Ahmet , Mehmet , Hasan ya da Ali olsaydım da , sabahlara kadar hasbihal etseydim sizinle. Gâhi çocuklar gibi kahkahalar atıp şu gökkubbeyi çınlatırken , gâhi de sevdamı , sevdiğimi hatırlayıp başımı dizinize koyarak , sizi kucaklayarak hıçkıra hıçkıra ağlasaydım.
Çağlasaydım cari nehirler gibi. Bir gecelik de olsa gamı , kederi toprağa akıtsaydım sel olan göz yaşlarımla... Ama heyhat !.. Bize bu bile çok görülür. İşte şimdi ağla Kemal, işte şimdi ağla ! Sana ağlamak düştü ey Kemal ! Sen ağla !.. Ama bu Millet ağlamasın. Sen mahsun ol ama yeter ki bu Necip Millet mahsun olmasın ! Zira bu asil millet; sevmeyi bilen gönülün ve ağlamayı bilen gözün sahibi şefkat , merhamet, ve asalet ehli aşık bir millettir. Sorarım size çocuklar ; Yüce Allah , bu sıfatları başka hangi millete vermiştir acep ?.. İşte onun için sizinle siz olmaya , sizde yok olmaya gelmiştim... Derken ; gözlerinden süzülen yaşları da silmeyi hiç aklına getiremiyordu bile o coşkunlukta Gazi Paşa...
Hepsini kucakladı, öpüp kokladı ayrılırken. Gençler de hıçkırıyorlardı bu bir kaç dakikalık ayak üstü aşkı muhabbetin cuşa gelmesinden...
Gazi Paşa hem mest olmuştu , hem de mest etmişti...
Allah`ım ! Aşk ehli bu aziz Türk Milletini aziz ve leziz et ebediyen... Unuttuğumuz ,yitiğimiz olan cevherlerimizin farkına varıp , elimizdeki , cebimizdeki velhasıl gönlümüzdeki oynaştığımız çakıl taşlarını savurup atmayı nasip eyle bizlere ne olursun ?.. Ehli aşk hürmetine...