4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
986
Okunma
"Keşke öğrenci olsaydım" diye geçiyor insanın içinden...
O zamana gidesi geliyor insanın; kara tahtalı, tebeşir isi kokan sınıflara...
Düşünüyorum da; bizlerde öğrenciymişiz bir zamanlar.
Ellerimizde o zamanın kitapları, o zamanın kıyafetleri ile gidip gelmişiz okul yollarında...
Okula ilk kayıt yaptırdığım günü unutamıyorum hiç.
Babamın, siyah beyaz fotoğrafımı çektiği ilkokul zamanlarımı... Yakası buruşmuş, siyah bir tişört vardı üstümde. Mahzun bakışlarımla bakmışım.... O, siyah beyaz fotoğrafları çok severdim nedense... Doğaldılar çünkü... Çocukluğumda nedense siyah beyazdı her şey.
Şimdi, renklendi dünya.
Resimler, önlükler, okul çantaları, hemen hemen bütün her şey...
Kara tahtamız, önlüğümüz, çantalarımız... Hep siyahtı.
Çektiğimiz o, resimler bile...
Hayatın renksiz zamanlarında, öğrencilik yapmakmış belki de bizimkisi...
Okul duvarları, koridorlar gri tonlarla boyanırdı bizim zamanımızda.
Renksiz, ışıksız koridorlarda öğrencilik oynamışız işte...
Kilolu, asık suratlı, onu her gördüğümüzde, kaçacak yer aradığımız bir müstahdemimiz vardı.
Bir hayalet gibi, bazen görünür, çoğu zaman da okulun alt katında, zeminlerde bir yerde bulunan kazan dairesine iner, gözlerden uzaklaşırdı. Kazan dairesinin önünden bile geçtiğimizde, içimizde bir korku oluşurdu sanki... "Ya çıkıp gelirse..." diye... Çamur deryalarıyla boğuşur, uzun maratonlardan sonra, çok uzak olan okulumuza yetişirdik daha...
Şimdiki çocuklar çok şanslı. Cicili bicili açacakları, kokulu silgileriyle başlıyorlar hayata... İki adımlık yol onlarınkisi... Pembe duvarlı sınıflarda ders yapıyorlar şimdikiler... Hayat, her şey pembe onlar için...
"Keşke öğrenci olsaydım" diye geçiyor insanın içinden...
O zamana gidesi geliyor insanın; kara tahtalı, tebeşir isi kokan sınıflara...
Zil sesleri hala kulağımda...
Her zil çaldığında, koridorları bir koşuşturma alırdı o vakit... Seslerimiz; gri renkli koridorlardan çarpar, tekrar kulağımıza gerisin geriye dönerdi...
Okul önündeki nohut ekmeklere hücum eder, açlığımızı gidermek için, kuyruklara girerdik.
Belki de hayatımızdaki ilk kuyruktu bu...
"Daha dün annemizin kollarında yaşarken..." sınıfları fazlaca doldurduğumuz; yetmişli, seksenli mevcutlarımızla, öğrencilik yaptığımız çocukluğum geliyor aklıma şimdi...
Okul sıralarımızda, o zamanın duvar yazıları...kalemlerimiz kısaldığı vakit, ne yapar eder uzatırdık...kalemimizin boyu, parmaklarımız tutsun diye suni teneffüslere yönelirdik, birbirimizin silgisini, kalemini çalardık. Aslında çaldığımız şey; bir birimizin geleceğiydi belki de...
Ve en büyük hırsızlığımız buydu belki...Biri birimizin silgisini, kalemini çalmaktan ibaretti sandığımız...
"Keşke öğrenci olsaydım" diye geçiyor insanın içinden...
O zamana gidesi geliyor insanın...Kara tahtalı, tebeşir isi kokan sınıflara...
Şimdiki çocuklar çok şanslı.
Üç tekerlekli arabası olan sınıf arkadaşımı hatırlıyorum şimdi...Henüz, gün yeni doğduğunda uyanır, kendinden çok ağır yükleri arabasına yükler, çok uzaklara taşırdı...Hayatının ve ailesinin matematiksel fonksiyon denklemlerini o zamanlarda bile çözmeye çalışıp, didinirdi. Şimdi kaç çocuk var böyle matematiğe kafa yoran ...?
Düşünüyorum da, bizlerde öğrenciymişiz bir zamanlar...