Yatmadan önce ayarladığı cep telefonunun alarmı, kulaklarını okşayan müzik melodisiyle uyandırdı onu. Gözlerini açtığında göz torbaları şişmişti. Güneş; karşı binanın karanlık gölgesini odanın içine doldurmuştu. Sırtını pencereye dönerek kısa bir süre, odayı dolduran gölgenin hareketini izledi. Sonra akşamki sohbeti düşündü: Köyden gelen bir akrabası; insanların şehirde barındıkları apartmanlarda, buzdolabına tıkıştırılan her an çürümeye hazır besinler gibi yaşadıklarını ima etmişti. Şehirde medeni bir hayat yaşadıkları konusunda akrabasına söylediklerini anımsayınca kalktı. Duş almak istedi. Önce bornozu havluyu hazırladı. Banyoya geçip duşkabine astı. Sonra şofbeni yakıp küvete girdi. Armatüre uzandığında: “tısss” diye bir ses duydu. Sular yine kesikti. Belediye Başkanına, sular idaresine veryansın etti. Banyonun köşesinde duran su dolu kovanın yarısını başına boca edip yüzünü ovdu. Sonra ellerini dirseklerine kadar sıvazladı. Aynanın yanında asılı duran yüz havlusunu kovaya daldırıp çıkardı. Islak havluyu bütün vücudunda gezdirip her yanını ıslattıkça rahatladı. Onu küvetin içine bırakıp boy havlusuyla kurulandı. Bornozunu giydi. Güne iyi başlamak istiyordu Su sorununun sadece Belediye Başkanı ve Sular İdaresi’nden kaynaklanmadığını düşününce onlara olan hıncı geçti. Uluorta onlara savurduğu küfürleri geri aldı. Mutfağa geçti. Buzdolabının kapağını açtı. İlk önce buzluğun altındaki rafta duran sucuklara baktı. İnce şeffaf zarlarının altında gizlenen milyonlarca bakteriyi görür gibi oldu. Bir alt rafta incir reçeli dolu kâseye uzandı. Aklına, birkaç hafta önce gittiği köy evlerinin bahçesinde incir ağacının yaprakları arasında balı akan olgun yemişleri getirdi. Ağzı sulandı. Sapından tutarak kâseden aldığı inciri ağzına götürmek istedi. Sonra vazgeçti. Pekmez kavanozuna baktı. Canı çekmedi. Margarin zaten yasaktı ona. Keza helvada öyle… Yoğurt kovasını tereddütsüz kavradı! Gözleri buzdolabının en alt rafındaki sebze kutularına kaydı. Birini çekti. Üç beş yaprak marul, birkaç dal maydanoz ve Amasya elmalarından irice bir tane koltuğuna sıkıştırdı. Dolabın kapağını kapadı. Hepsini evyenin üzerinde duran tepsiye bıraktı. Sonra musluğu açtı. Tıss
Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
YÜREĞİNE KALEMİNE SAĞLIK BUDA BENDEN OLSUN TARİHÇİ SÜLAYMAN
Otuzbeş yaşlarında,saçı sakalı uzamış ve ağarmış, sıska,zayıf birisiydi.Bizim köyün terkedilmiş,çatısı akan suyu akmayan,elektiriği olmayan,yıkık harabe halindeki bir binasında yaşıyordu.İlginç bir kişiliği,mükemmel bir hafızası vardı.Bütün sayısal işlemleri,aklından hesap ma- kinasından önce yapabiliyor,tarihte yaşanmış bütün önem- li olayları,savaşları,depremleri,felaketleri günleri ile söyli- yabiliyordu.Hatta ve hatta gelecekteki önemli günlerin,bay- ramların hangi güne rastlıyacağını bile biliyordu.Köyün yaş- lıları ona TARİHÇİ SÜLAYMAN adını takmışlardı.Gerçek- tende o yaşayan canlı bir tarihti.O varken ansiklopedilere, internete,hesap makinalarına gerek yoktu.Bizim köyün ca- hil gençleri,çocukları ona daha bir acımasız davranmışlar ve ona DELİ SÜLEYMAN adını takmışlardı... Amma, Bana göre SÜLAYMAN,üstün zekalı bir DAHİYDİ Köyde birinci derecede yakınımız,akrabamız olmaması- na,kalmamasına rağmen sırf onu görmek,onunla sohbet edebilmek,onun erzağını,bir takım ihtiyaçlarını giderebilmek için sık,sık köye gitmeye başlamıştım. Zira, TARİHÇİ SÜLEYMAN mükemmel bir şiir yorumcusuydu ve bütün ünlü şairlerin şiirlerini ezbeer biliyordu.Hele,hele büyük ÜSTAD,NECİP FAZIL IN SAKARYA şiirini onun yo- rumuyla dinlemek,bana tanımı mümkün olamıyacak kadar bir bir haz ve mutlulık veriyordu.SAKARYA şiirini onun yoru- muyla kaç kere dinlediğimi unuttum bile....Beş,on,elli belki- de yüz kere... Şaşılacak şeydi...Benim otuz yılda yazdığım,defalarca okuduğum halde bir tekini bile ezberliyemediğim,beş şiir kitabında topladığım,kendisine hediye ettiğim kitaplarımdaki tüm şiirlerimi TARİHÇİ SÜLAYMAN bir haftada ezberlemiş, HARDDİSİKİNE almıştı bile.Onun yorumuyla insanın kendi şiirini dinlemesi,mtluluk gurur verici bir olaydı. Yaz yaklaşıyordu.Tatile çıkmadan önce hem TARİHÇİ SÜLAYMAN IN ihtiyaçlarını gidermek,hemde onunla sohbet etmek için,onun eşsiz yorumuyla kendi şiirlerimi dinlemek için köye gitmiştim.Arabamı virane evin önünde park ettik- ten sonra,bağajdaki poşetleri elime alıp tam kilitsiz kapıyı aralıyacaktımki,BİR ÇOCUK - AĞBİ DELİ SÜLAYMAN ÖLDÜ.HABERİN YOK MU? dedi.İçim CIZZ ediverdi.Elimdeki poşetler yere düştü. Hınzır çocuk bir ölüm haberi böylemi verilirdi.Sanki başımdan aşağıya doğru kaynar sular dökülmüştü.Çocuğa hiç bir şey söylemeden,emin olmak için evin kapısını araladım. TARİHÇİ SÜLAYMAN gerçektende evde yoktu.Çocuğun söyleiği doğru olmalıydı.Amma doğru olmaması için bildiğim tüm duaları okumaya başlamıştım.Gözlerim yerdeki hasırın üzerindeki benim son çıkardığım KARABORSA SEVGİ adlı şiir kitabına takıldı.Garibim demekki en son benim şiirlerimi okuyarak ölmüştü diye düşünüyordumki,kitabın yanındaki, sayfaları yırtık,pırtık bir deftere gözüm ilişti.Defteri elime aldım. Orta yerinde kurşun bir kalem duruyordu.Kalemde TARİHÇİ SÜLAYMAN IN adeta ellerinin,yüreğinin sıcaklığını hissettim. Bir hüzün çöktü üstüme.Ağlamamak için direniyordum... TARİHÇİ SÜLEYMAN IN yazdıklarını okumaya başladım. Aman ALLAHIM neydi bu güzellikler...ÖZLÜ VE GÜZEL SÖZ- LER,HADİSLER...En son sayfadan başa doğru, -KRAL OLUP PARAMI DİLENCİ GİBİ HARCAMAKTANSA, DİLENCİ OLUP,PARAMI KRAL GİBİ HARCAMAYI TERCİH EDERİM -PARANI VER,GÖNLÜNÜ VER,CANINI VER AMA SIRRINI VERME -İŞİNİ BEĞEN,AŞINI BEĞEN,EŞİNİ BEĞEN AMA KENDİNİ BEĞENME -DAVET ET,HAYRET ET,İKRAM ET,AFFET AMA İHANET ETME -ZENGİNLİK MAL ÇOKLUĞUNDAN OLMAZ,HAKİKİ ZENGİN- LİK,ANCAK GÖNÜL ZENGİNLİĞİDİR -MAL CİMRİ,SİLAH KORKAK,KARAR DA ZAYIF KİŞİLERDE OLURSA İŞLER BOZULUR,DOĞRU GİTMEZ -GÜNÜN ADAMI DEĞİL,HAKİKATIN ADAMI OL -BÜTÜN CİHANI ARAŞTIRDIM,İYİ HUYDAN DAHA İYİ BİR Lİ- YAKAT GÖRMEDİM -MIZRAK YARASI İYİLEŞİR,DİL YARASI İYİLEŞMEZ -KUSURSUZ DOST ARAYAN,DOSTSUZ KALIR -HAKSIZLIK ÖNÜNDE EĞİLMEYİNİZ,ÇÜNKÜ HAKKINIZLA BERABER ŞEREFİNİZİDE KAYBEDERSİNİZ -YALAN ÖYLE ZEHİRLİ BİR OKTURKİ,HEDEFİNİ DEĞİL ATA- NI YAKALAR. -EN YÜKSEĞE ERİŞMEK İSTERSENİZ,EN AŞAĞIDAN BAŞ- LAYIN -HATA ETMEK BİRŞEY DEĞİL,HATA ETTİĞİNİ UNUTMAK KÖTÜLÜKTÜR -HARAMDAM MAL YIĞMAK,BALON GİBİDİR.ŞİŞER,ŞİŞER BİRDEN PATLAR -KİTAP OKU,MESLEK OKU,DÜNYAYI OKU AMA LANET OKUMA -YALAN BACALARI KARARAN İS GİBİ,İNSANLARIN İÇİNİDE KARARTIR -YENİLMESİ GEREKEN İLK DÜŞMAN NEFİSTİR -GURUR,KİBİR ŞEYTANIN ARKADAŞIDIR -MEZARLIKLAR VAZGEÇİLMEZ SANILAN ŞÖHRETLERLE,KAH RAMANLARLA DOLU.SAKIN ŞÖHRETİNE GÜVENME -EVLİLİK KUŞATILAN KENTE BENZER.İÇİNDEKİLER DIŞARI ÇIKMAYA,DIŞINDAKİLER,ÇERİYE GİRMEYE ÇALIŞIRLAR .... .... Ve....Daha neler,neler TARİHÇİ SÜLAYMAN IN yazdıklarını okumaya doyamıyordum. Elimdeki defterle eşikten dışarıya adımımı atmıştım ki,HASAN EMMİ ile karşılaştım.Belliki birileri haber vermişti geldiğimi, Hasan Emmi, -GEÇ KALDIN EVLAT.TARİHÇİ SÜLEYMAN DA TARİH OLDU dedi. -EVET GEÇ KALDIM HASAN EMMİ.KOSKOCA BİR KÖY,BİR GARİBANA BAKAMADI.YAZIKLAR OLSUN BU KÖYE.HİÇ Mİ SİZ- LERDE ACIMA DUYGUSU YOK.HİÇ Mİ ÖLÜMLERDEN DERS AL- MIYORSUNUZ,BİRGÜN ÖLECEĞİNİZİ DÜŞÜNMÜYORSUNUZ.ME- MARK ETMEYİN BU KÖY SİZLEREDE KALMAZ... Ağzıma geleni söylüyordum.Neler söylediğimi dahi bilmiyordum. Belki bu yaşlı adamın kalbini,suçu olmadığı halde kırıyordum.HASAN EMMİ,görmüş,geçimiş olgun birisi,söylediklerime ağzını açıpta tek bir kelime dahi söylemedi,karşılık vermedi.Elleri ile sırtımı sıvazladı. Belliki çok acı çektiğimi oda anlamıştı.Yaraya tuz basmak istemiyor gibiydi. O üzüntüyle,kızgınlıkla arabama nasıl bindiğimi,köyden nasıl ayrıl- dığımı dahi bilmiyorum.TARİHÇİ SÜLAYMAN IN mezarına gitmek bile aklıma gelmemişti. YAŞ OTUZBEŞ YOLUN YARISI EDER demiş,merhum usta şair CAHİT SITKI TARANCI...Daha yolun yarısında kara topraklarla bu- luşmuştu dostum,DAHİ SÜLEYMAN...Bizim köylülerin deliliğe layık gördüğü TARİHÇİ SÜLAYMAN IN yokluğuna alışmam hiçte kolay olmayacak çok zor olacak gibi... Sırf bizim köylülerin değil,TÜRKİYE NİN kımetini bilmediği bir DEĞERİ,DAHİYİ kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. BAŞIN SAĞOLSUN TÜRKİYE...BAŞIN SAĞOLSUN
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.