3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1483
Okunma
Ağustos sıcağı.Esmeyen imbatsız bir İzmir’le duygularım karşı karşıya.Kordon’un lağım kokan denizi,imbat rüzgarı esmediğinden midir nedir bugün lağım kokmuyor şansıma.Buram buram terler içersinde kalmışım.Bu vaziyette Kordon’u gezmek insana zevk vermiyor.Barlardan gelen çılgın müzik sesleri ortalığı inletiyor.Bir yandan Mazda ve
BMV ‘leriyle kordonda ağır ağır turlayan saçları jöleli ve elektrikli ana baba parası yiyen gençler,ne idüğü anlaşılmaz kendi dünyalarına hitap eden müziklerin ekolayzerini sonuna kadar açmış,sağı solu rahatsız ederim düşüncesinden uzak bir yaşam sürdürmekteler kendilerince.Bu arada sağdan soldan gelip geçen mini etekli, vermuda şortlu kızlara tacizde bulunurken ve de bendeniz bu sahneye seyirci kalırken aniden anlayamadığım bir şeyler oldu.Kordon’un kapkara denizi birden sarı,yeşil ve kızıl karışımıyla aydınlık bir renge büründü.Yangın alevleri kısa sürede tüm kordonu kapladı.Sonra denize vurdu ve yayıldı.Deniz azıcık kıpırdar gibi bir hal aldı.Harlayan ateşle beraber duyulan çığlıklar şarkı nağmelerine karışarak şimdiye dek eşi benzerine rastlanmamış bir koro oluşturmakta,türünün en güzel örneklerini bizlere sunmaktaydı keyifle.
Şu an gözümün önüne bir ucu Konak,bir ucuysa Karşıyaka’ya uzanan bir şehir,İzmir gelip hayallerimi zorluyor.
Alevler içersinde türünün en güzel örneklerini bizlere beleşten sergileyen canlı cansız,kanlı kansız her şey var bu alemde.
Travestilerden tutun da,transseksüeller,eşcinseller,lezbiyenler,kulamparalar ve de geçimini para karşılığı yapan kayıt dışı sırf kendine çalışan fahişeler barlardan kendilerini dışarı atıyorlar.Öte yandan akşam ezanını nağmeli okuyan Alsancak camii müezzini,sosyetenin rüküşlü yaşlı kadınlarının parayla tutmuş oldukları Ağrılı ya da Mardinli genç delikanlılarıyla loş odalarında şehvetle seks yaparken birden orgazm olmalarını engellerken ömrünce asla duymayacağı sinkâflı sözlere maruz kalacaktı.
Henüz bıyıkları yeni terlemiş,ilk cinsel deneyimlerini köyündeki sürmelide yaşamış,sonra toprak ağasından kurtulup kendini büyük şehrin acımasızlığına atmış köy delikanlısı bu kez deneyimini kendi hemcinsinde yapmaya kararlı ,zampara arkadaşlarının onca nazına katlandıktan sonra adres alıp kendini Alsancak’taki bu dar ve loş odaya atmıştı.Denize bakan bu evdin loş odasında karanlıkta çürük dişleri belli olmayan,rüküş ve ucuz boyalarla sıratını sıvamış kırklık fahişeyle izdivaca bulunan ve yaz sıcağında sürtünmenin vermiş olduğu terden vıcık vıcık olmuş bedenden sızan terler ucuz kokuyla bulaşmış ve ağırca kokmaktaydı.Eğer eserse imbatın serinliği içeri dolsun diye açık bırakılan pencereden yangının alevleri bir anda odayı sardı.
Kendi gibi köyünü beğenmeyip İstanbul gibi olmasa da,İzmir’de de belki birkaç mahallede taşı toprağı altın bulunur ümidiyle izlediği ucuz yerli filmlerde seyrettiği neon ışıklarına kapılarak gelen kapıcı Seyfi’nin şu anda dışarı fırlayıp feryat figan etmesi ve diğerlerinin arasına karışması kaderin bir cilvesi değil de neydi peki?
Şehir hengameye dönüşüyor birden.Müşterileriyle izdivaç yaşayan,kendini kadınlara benzetme yarışına sokan travesti Yaşar ile bir geceliğine hovardalığa çıkmış,henüz yalan söyleme mekanizmasını becerememiş genç delikanlı Osman ,parası yetmeyince mecbur kalmış,kendini dönme Yaşar’ın koynuna atmış,kardeş kardeş geçiniyorlardı.
Öte yandan vesikasız çalışan,aşk yaptığı müşterileriyle henüz evi basılmayan Melahat ve düğünden düğüne bir hengamedir koşup göbek atan “al sana bir göbek ver bana bir bebek asla demeyen köçek Gülfidan sarhoşlardan topladığı bahşişlerle evin yolunu tutmuşken neden bu akşam bir araya gelme telaşını sürdürüyorlardı ki!
Kordon gecelerinde amaçları yanlarında getirdikleri kızlara bolca içki içirip sarhoş ettikten sonra ona sahip olmayı düşünen sözde delikanlılar ve evdeki karılarına :”Lanet olsun bugün de iş toplantısı var karıcığım.Eve geç geleceğim.Yemeğe beni beklemeyin.”diyen sahtekar kocalar felekten bir gece çalma pahasına yanlarında getirdiği karılarla eğlenip sonra da izdivaca hazırlanıyordu.Aynı mekanı paylaşan,notalı şarkılar söylemeye gayret gösteren ,bir gün ben de Sezen Aksu gibi olur muyum hayalleri kuran genç ve güzel konservatuarda okuyan şarkıcı ünlü bir müzik yapımcısı,organizatör tarafından keşfedilmeyi bekliyordu kuşkusuz.Biraz sonra olacaklardan habersiz bu kız ya tehlikenin farkında değildi,ya da kendini adına kader diye söz ettiren şeyin kollarına bırakıveriyordu.
O esnada bir elinde tef,öbür elinde sopa ve boynuna geçirdiği iple boz ayıyla çıplak ayaklarıyla ve pantolonuna kemerden ziyade ipi yakıştıran Çamur Şevket, kordonda başıboş dolaşan insanların ilgi odağı olmuş,köşeli kasketini hoyratça yana atmış olarak ayısına kızgın sac üzerinde işkenceyle öğrettiği ve artık karıların hamama gitmediği;”kocakarılar hamamda nasıl bayılır göster oğlum!“gibi geleneksel versiyonla yine de insanları başına toplayıp ayının sırtından para kazanmayı başarabiliyordu.
Ramazan ayında kimsenin olurunu almadan “ dambur dumbur ”davul çalan davulcu Hasan gece yarısı şehvete gelip aşk yapan eşlerin zevkine ederek türlü sitem ve sinkâflı sözlere maruz kalıyordu.
Yangın gittikçe yayılıyor,içersine totocular,altılı ganyancılar,karaborsacıları cayır cayır cehennem alevi gibi yakıyordu.Toplumu haybeden para kazanma alışkanlığına iten,kumara alıştıran kazı kazancılar ve de milli piyangocular da bu alem içersinde nasibini almaktaydı.Yangın o kadar ilerliyor ve çevreye rahatsızlık veriyordu ki,çöp bidonlarına pervasızca atılan içi dolu çöp olan naylon poşetler ve pet şişelerin yanarak çıkardığı zehirli gaz insanlara soluk aldırmıyor,teker teker ölmelerine sebep oluyordu.Allah’ım!Sana şükürler olsun.Cehennem dediğin şey bu olsa gerek.Bana bunu gösterme lütfünde bulundun ya!Artık ölsem de gam yemem bundan sonra.Yalnız aklıma takılan şuydu:Bunca yanan günahkarlar arasında neden ben yoktum?Neden bu cehennem denilen çemberin dışında seyirci kalıyordum ki?Onca işlediğim günahlardan arındım mı?Yoksa bunları bana ibreti alem diye mi sunuyorsun?Ya da bunları önümüze getirip sunan kader,neden kendini sorgulama gayretinde bulunmuyordu?Sorular…Sorular…
Tüm bu çelişkileri düşünürken ansızın Suziki marka bir minibüsün kapıları sonuna kadar açıldı.Omuzlarına profesyonel Sonny marka kameralarla yangın yerine adeta koşarcasına çekime giden hippi kılıklı kameraman herif ve kendine özgü güven,asalet ve de kibirle yangının içersine adeta dalan sarışın güzel sunucu ve tiyatro oyuncusu Nurseli
İdiz ’e benzetmeye çalışan yeni yetme bir kız elinde tuttuğu mikrofonla olay yerinde röportaja gidiyordu.
Kameraman olay yerine vardıklarında o korkunç manzarayla karşılaştılar.
Yangının ortasına vardıklarında her taraflarına salyalar şeklinde yapışan alevlerle yananlar hep birlikte birbirlerine sıkı sıkı sarılmışlar Nazım Hikmet’in o ünlü dizelerini koro halinde söylemekteydi;”Sen yanmazsan,ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”Derken yanan naylon poşetlerin salyaları “sıcağı sıcağına” ekibinin paçalarına yapışıyor,peşlerini bırakmıyor.Onları da sarıp sarmalamaya,çember içersine almaya çalışmakta.Kameramanlar can telaşından omuzlarındaki kameraları atıp kaçmaya gayret ediyorlar hemen.Kendini Nurseli
İdiz ’e benzetmeye çalışan sunucu kız,belki de solaryumla onca para verip bronzlaşmasına gerek kalmayacaktı az sonra.
Ansızın olay yerine ansızın Mitsubishi marka bir minibüs daha geldi.Bunlar da “Yakın Takip ”ekibiydi.Aceleci bir tavırla kendini işine vermiş,başka şey düşünmediği her halinden belli bir sarışın bayan daha indi.Arkasından kameramanlar tabii ki de.Elindeki mikrofonla yanan insanlarla röportaj yapmaya giden sunucu sarışın kız,belki inanmayacaksınız ama Nurseli İdiz ’e o kadar çok benziyordu ki!Kameramanlar oracıkta cayır cayır yanan ve bağıran insanları görüntüye alıyordu.Olay yerine gelen polislerde çekim rahat olsun diye yangın yerine koşup gelen halkı engelliyordu.Hoş yapacak bir şey de yoktu ya.İtfaiye bile söndüremezdi bu yangını.Çekimi yapan ekip,yanmaktan kapkara olan kendi meslektaşlarını zor seçti o an,ama yapacak bir şey yoktu.Doğanın kanunu buydu kendine göre.
Derken gece boyu diğer TV kanalları olay yerine koştular.Bir yanan diğerini çekime alıyor,böylelikle halka doğrudan ve güvenilir canlı yayın haberleri sunuyorlardı.
Onlar kendilerini, ciddi ciddi işlerine vermişken,bense Ağustos sıcağında buram buram terlemiş olarak esmeyen imbatsız Kordon’dan bir an önce ayrılmak,oradan uzaklaşmak için adımlarımı gelmiş olduğum yöne doğru hızlandırdım.Yürürken Nazım’ın o ünlü dizelerini şöyle değiştirmek geldi içimden :”Şu yanmazsa bu yanmazsa,onlar yanmazsa nasıl çıkar karanlıklar.Söyle be Nazım?Haksız mıyım?”
Metin İmer /İzmir
--------------------------------------------------------------------------------