6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1076
Okunma
...
Ve çakışları şimşeklerin, biraz ürperti eklem yerlerimde, eklentilerinden sebep, senden sebep. Seni yargılayabilmek hala ne kadar kolaydı. Demekki yalandı, fazlasıyla yalandı caydığım, can yakmadığın. Seni suçlamak hala ne kadar caiz, hala ne kadar olabildik. Herşeye rağmen üstelik, bulmamıza rağmen, bulup diriltmemize rağmen başıboş bir kimyayı, kül rengi bir düşü. Hiç cesaret alamayışım o danstan, hiç cesaretlendirememesi beni, verdiğin yeni sıfatların, kuzeyden bir çığlığa yenik düşebilmem. Hırçınlığım sonra, hala ne kadar taze. Hala ne kadar kırgın...
Oysa, çok zaman olmuştu güneşini toprak altı koyalı, seni Dolunay’ a hediye edeli. Öyle çok olmuştu ki... Mumlar kutsallıktan ötelerde, senin için yanıp söneli çok uzun zaman geçti. Aynalara hapsedeli seni...
Ağrılı, fazlasıyla ağrılı ayrıca. Omur iliğimi kırıp gideli zaman, ağrısız tek bir kelam yok adına, adımıza. Huzuru alıp gideli zaman... Bulursan eğer sahil kasabasında, rastlarsan ayak izlerine hemen koş gördüğün ilk fenere. Kapısı açık, seni bekliyor olacak merak etme. Ama yoksa, yoksa bir iz, bir kanıt bunca yıl sonra, yoksa ve değilse bizim, sakın dönme o bir adım öteden gerilere.
Ah yabancı...
Şayet o kadarı, yakamozdan zaten hediye...
Beste Gül Öneren.
Şarap arası notlar...
Mayıs.