2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
843
Okunma
Ademden bu yana süregelen insanın üreme işlevi, dünya yüzeyindeki her mekanın ve dünya dışındaki bazı sırlı toprakların , maddi ve manevi açıdan insan kavramıyla bütünleşmesini sağlamıştır.Kişioğlu, çeşitli faliyetlerini olgulaştırıp, bu olguların oluşturduğu değişik yaşam tarzlarını benimseyerek kendi içinde bütünlüğünü kaybetmiştir.Toplumsallaşma bilincinin oluşması ve her topluluğun kendine farklı bir ırkı mal etmesiyle, topluluklar arası samimi ilişkiler biraz zedelenmiş ve onlar arasındaki yaşamsal ayrılıklar zamanla nefret temelinde kuvvetli ayrılıklara dönüşmüştür.Bu dönüşüm, her topluluğun pragmatik bir felsefe ile insan için faydalı olan bütün yerlerde nüfuz edinme çabası olarak belirmiştir.Az ya da çok bütün toplumların ruhunda var olan pragmatizm, savaş denen o kan kokulu kavramı doğurmuştur.İnançsal boyutta kıyamet alameti olarak değerlendirilen bu kavram, yaşamın zorluğunun ve acımasızlığının arsızca belirmesine yol açmıştır.Şu ortamda insanlığın sonu; ordu karargahlarında, istihbarat merkezlerinde, yeraltında, tarihin bir türlü gün yüzüne vuramadığı tapınaklarda ve savaşa meyilli kokuşmuş zihinlerde özenle hazırlanmaktadır.Belki de barışçıl bir umuda koşmak için en uygun yol, yaşama dair görüşlerini Tevfik FİKRET’in o özlü beyitinde bulan insanların, toplumları, bulundukları karanlıklardan kendi yanlarına çekmelerine müsade etmektir. Ya da ...
( Milletim nev-i beşerdir
Vatanım ruy-ı zemin)
o.k.ş