0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
19
Okunma
Bir yara bandının saramadığı tek şey kalp kırıklıklarıdır.
Ve bir kalbi de en çok kıran şey hayal kırıklıklarından başkası değildir. İşte bu yüzden belki de seni kaşıkla sanki cam kırıklarını yemiş gibi hissettiren en kötü duygu budur.
Senin hayatına kim ne kadar dokunursa sen de o ölçüde karşındakine vermelisin. Ne eksik ne fazla. Eksiği seni değersizleştirir fazlası seni üzer. Bu kelimelerin bile anlatamayacağı basit bir kırılganlıktan ziyade düşsel bir oyuncağın zihninden ve belleğinden yok oluvermesiyle aynı şeydir belki de. Hayal kırıklığı , cam kırıklığı ve kalp kırıklığı... Üçü de birbirine çok benzer. Turnusol kağıdının öbür yüzünden bile seçiciliği ve can acıtıcılığı kendini hemen belli eder. Nasıl ki su üstüne yazı yazılmaz, nasıl ki eriyen bir mum hacmini kaybederse yaşamak istediklerin, beklentilerin ve olanlar senin gerçeğini değiştirmez ama seni yavaş yavaş eritir. Önce bedenin titrer sonra bu titreme tüm vücudunun merkezinde birleşir. Bir hayal kırıklığında senin merkezin beynin değil kalbindir. Diğer tüm organlara göre kalp, sevinen, acı çeken, mutlu olan, ağlayan ve gülen bir organdır. Seni yöneten her daim odur. Beyninin aldığı kararlar ne kadar da doğru olsa senin kalbin sol omzundaki seni kötüye iten bir şeytani organdır. Beyni bastırır ve senin hayaller kurmanı ister. Bunlar gerçekleşmezse bile ben sana demiştim der ve küskünlüğüne devam eder. Senin canını daha da acıtmak istercesine, seni hiç de umursamadan seni kırgınlıklarında baş başa bırakır. O titredikçe senin şekerin düşer , başın döner miden bulanır. Baksan basit bir şeker düşmesinden ziyade bu, kalbinin sende yarattığı büyük bir kırıklıktır.