0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
26
Okunma
Bedenin Gürültüsü, Aklın Sessizliği
Modern çağın vitrinleri parlak; fakat bu parlaklık çoğu zaman ışık değil, göz alıcı bir gürültüden ibaret. Özellikle kadın bedeni, bu gürültünün merkezine yerleştirilmiş durumda. Ne yazık ki bugün birçok mecrada kadının bilgisi, emeği, yeteneği ya da üretimi değil; bedeni konuşuyor. Ve bu konuşma, kadını yüceltmekten çok onu nesneleştiren bir dile dönüşüyor.
Bir kadının kendini ifade etme hakkı elbette kutsaldır. Ancak sorun, ifadenin özgürlükten çok pazarlamaya, görünürlükten çok teşhirciliğe evrildiği noktada başlar. Çünkü teşhir, değer üretmez; yalnızca dikkat çeker. Dikkat ise geçicidir. Geçici olan şey, kalıcı bir saygı doğurmaz.
Toplum, kadına yıllarca “önce güzel ol” dedi. Ardından “fark edilmek istiyorsan bedenini öne çıkar” diye fısıldadı. Bugün gelinen noktada ise bu fısıltı, yüksek sesli bir buyruğa dönüşmüş durumda. Sosyal medya algoritmaları, reklam dili ve popüler kültür; kadını çoğu zaman düşüncesiyle değil, cinselliğiyle ödüllendiriyor. Böylece kadının kendisi değil, bedeni piyasa değeri olan bir metaya dönüşüyor.
Oysa ahlak, insanın kendine gösterdiği saygının adıdır. Ahlak, yasaklar manzumesi değil; insanın kendini ucuzlatmama iradesidir. Bir insan, özellikle de bir kadın, kendi değerini yalnızca bedenine indirgediğinde; farkında olmadan onu en kırılgan yerine teslim etmiş olur. Çünkü beden eskir, ilgi dağılır, bakışlar yön değiştirir. Geriye ise boş bir alkış kalır.
Teşhircilik, kadını özgürleştirmez; tam tersine onu tek boyutlu bir algıya hapseder. “Bakılan” ama “dinlenmeyen”, “arzulanan” ama “anlaşılmayan” bir figüre dönüştürür. Böyle bir zeminde ne fikir yeşerir ne de saygınlık kök salabilir.
Kadının gerçek gücü, cazibesinde değil; iradesinde, aklında ve üretme kudretindedir. Tarih boyunca iz bırakan kadınlar, bedenleriyle değil; duruşlarıyla, sözleriyle, emekleriyle hatırlandı. Çünkü değer, gösterilmez; inşa edilir.
Bu nedenle mesele kadının ne giydiği ya da neyi paylaştığı değildir yalnızca. Mesele, hangi değer üzerinden var olmayı seçtiğidir. Ahlak, kadını sınırlamak için değil; onu korumak için vardır. Ve teşhir, ne kadar alkış alırsa alsın, uzun vadede kadının değerini yükseltmez; bilakis onu ayaklar altına serer.
Asıl cesaret, bedenini değil; kimliğini savunabilmektir.
Teşhirin İktidarı ve Gönüllü Teslimiyet
Bugün kadının bedeni bir ifade aracı değil, bir sergi nesnesi hâline getirilmiş durumda. Ne yazık ki bu hâl, yalnızca medya patronlarının, reklam endüstrisinin ya da karanlık güç odaklarının zorla dayattığı bir tablo değildir. Asıl acı olan, bu teşhire kadının kendi rızasıyla, hatta çoğu zaman hevesle boyun eğmesidir.
Teşhircilik artık bir sapkınlık değil; bir “strateji” olarak sunuluyor. Görünür olmak, konuşulmak, beğeni toplamak… Bedeni öne çıkararak elde edilen bu kısa vadeli dikkat, sanki bir başarıymış gibi pazarlanıyor. Oysa bu, başarı değil; kendini en ucuz yerden vitrine koyma biçimidir.
Medya, kadına “bedenin senin gücün” dedi. Ama söylemediği şuydu:
Bedenini öne sürdüğün anda, seni ciddiye alacak son kapıyı da kendin kapatırsın.
Çünkü teşhir eden, söz hakkını sessizce devreder. Artık konuşan fikirleri değil, bedenidir. Tartışılan duruşu değil, ölçüleridir. Böyle bir zeminde ne entelektüel derinlik barınır ne de saygınlık. Kadın, kendi kimliğini daraltır; kendini tek bir pencereden okunur hâle getirir.
Burada suçu yalnızca “erkek bakışı”na yıkmak da bir kaçıştır. Evet, sistem kirli; ama bu kirli oyunda isteyerek sahneye çıkanlar da vardır. Alkışın kimden geldiğini umursamadan, teşhirle var olmayı seçen her birey, bu çarkın dişlisi olmayı kabul etmiş demektir. Bu, baskı değil; bilinçli bir teslimiyettir.
Ahlak tam da burada devreye girer. Ahlak, başkasının seni nasıl gördüğüyle değil; senin kendini neye razı ettiğinle ilgilidir. Teşhircilik, özgürlük değildir. Özgürlük, iradedir. Teşhir ise iradenin pazarlık masasına sürülmesidir. Üstelik pazarlık edilen şey, bizzat insanın kendi onurudur.
Kadın, bedeniyle var olmaya razı olduğunda; toplum da onu oraya hapseder. Sonra da “neden ciddiye alınmıyorum?” sorusu sorulur. Oysa cevap çoktan verilmiştir. Kendini yalnızca arzu nesnesi olarak sunan biri, anlaşılmayı değil, tüketilmeyi seçmiştir.
Teşhircilik kadını güçlendirmez; onu tek kullanımlık hâle getirir. İlgi bittiğinde geriye ne kalacağı sorusu ise çoğu zaman düşünülmez. Çünkü teşhirin mantığı gelecekle ilgilenmez; yalnızca bugünün alkışını ister.
Gerçek güç, bedenini sergilemekte değil; onu pazarlık konusu yapmamayı başarabilmektedir. Gerçek değer, bakış toplamakta değil; saygı uyandırmaktadır. Ve ahlak, insanın kendini bu ucuz oyuna teslim etmeme direncidir.
Bugün teşhir, yüksek sesle konuşuyor olabilir. Ama tarih, hiçbir zaman bağıranı değil; dik duranları hatırlamıştır.