0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
26
Okunma
Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde vurgulanan "Allah, adaletli davrananları sever" (Mâide Sûresi, 42) ifadesi, sadece hukuki bir ilke değil, aynı zamanda Müslüman hayatının temel ahlaki pusulasıdır. İslam inancına göre adalet, her şeyi yerli yerine koymak, hak sahibine hakkını teslim etmek ve ölçüde aşırıya kaçmamaktır.
Adalet: Mülkün ve Huzurun Temeli
İslam medeniyetinde sıkça kullanılan "Adalet mülkün temelidir" sözü, toplumsal düzenin ve devletin bekasının ancak hakkaniyetle mümkün olabileceğini ifade eder. Adaletin olmadığı bir yerde güven sarsılır, zulüm baş gösterir ve toplumsal barış zedelenir. Yüce Allah, evreni bir ölçü ve denge üzerine kurmuştur; insanın görevi ise bu dengeyi (mizanı) kendi hayatında ve toplumsal ilişkilerinde korumaktır.
Bireysel ve Toplumsal Boyutta Hakkaniyet
Adalet sadece mahkeme salonlarında değil, hayatın her alanında tezahür etmelidir:
Ailede Adalet: Çocuklar arasında ayrım yapmamak, eşlerin haklarını gözetmek.
İş Hayatında Adalet: Çalışanın ücretini alın teri kurumadan vermek, işe alımlarda liyakati esas almak.
Sosyal İlişkilerde Adalet: Kendimiz veya yakınlarımız aleyhine bile olsa doğruyu söylemek ve dürüst davranmak.
İlahi Sevgiye Giden Yol
Kur’an da yer alan Maide suresi 42. ayet, adaleti yerine getirenlerin sıradan bir iş yapmadığını, aksine "Allah’ın sevgisini" kazandığını müjdelemektedir. Bu, bir mümin için ulaşılabilecek en yüksek mertebedir. Allah’ın sevgisini kazanmak, dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır. Adaletle hükmedenler, kıyamet gününde "hiçbir gölgenin bulunmadığı o günde" Allah’ın özel himayesinde olacak sınıflar arasında sayılmıştır.
Sonuç olarak;
Adalet, sadece bir kavram değil, bir yaşam biçimidir. Güçlünün zayıfı ezmediği, her hak sahibinin hakkına kolayca ulaştığı bir toplum inşa etmek, Maide Sûresi’ndeki bu ilahi çağrıya kulak vermekle başlar. Unutulmamalıdır ki; adaletle atılan her adım, Allah’a bir adım daha yaklaşmaktır.
Hüseyin TURHAL