0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
34
Okunma

göğün bağrında saklı. mehtabın sır dolu şavkını bile kıskandıran bir yâr gibi. karanlığın zifirî örtüsüne bürünmüş bir odadaydım. söylediler. benimleymiş. benim gözümden gecenin kıyametiyle buluşmuş. yatağımdaydı. ruhuma dokunan bir hayal. büsbütün benim. kalbim göklerden inen bir kasırga gibi titredi. korkunun ve heyecanın her bir damlası damarlarımda bir feryat oldu. zira insan sevdiği şeyin şelatine saklanır. ama o şefkat çekilince geriye bir ıssızlık kalır. işte o karanlıkta düşlerimin yırtık derviş cübbesi içinde buldum kendimi. ve o âdeta periler âleminden kopup gelen bir zarafetle. ışığı kendi avuçlarında saklayan bir kadın. gidecekmiş. gitmesi gerekirmiş.
ellerimle rüzgârı yakalamaya çalışan bir divane gibi sarıldım ona. dokunur dokunmaz kayıp giden bir buğu bir sis. yatağın üzerine düştüğümde şehvet o ateş bizi sardı. öyle bir şehvet öyle bir ateş ki ışığın soluğunu bile boğardı. hemen hemen çıplaktı. ama bu çıplaklık ne tenin ne de bedenin hikâyesiydi. o an ruhlarımız tüm zırhlardan arınmıştı. zayıf bedenimle üzerine düştüğümde halılar bizi derinliklerine çekti. dipsiz bir kuyunun sessiz çığlığıydık. evdeki lambalar perdelerin arkasında dans eden kırmızı ışıklarla birer şahika gibi yanarken o kadın gözlerim önünde soyunup kayboldu. ve ben göğün en yüksek katına yükselen bir âh gibi dudaklarımdan dökülen dualarla ağladım. öyle bir ağlayış ki meleklerin dahi yüreğini titretirdi.
ahlarla yıkanmış bir diyarın çatılarında buldum kendimi. göğün sessizliğine uzanan bu yolculukta bedenimin damarlarından çekilen umut gibi gözyaşlarım boşalıp toprağa karıştı. her damla kaybolan kadının hatırasını taşıyan birer inciydi. her damla ruhumun kırıklarını derinleştiren bir ağırlıktı. ve pi sayısına vuran değişmez zorakilik.
sonunda şehvetin sırrını çözmeye çalıştım. o samanyolu yörüngesinde dans ederken başka bir âlemin düşlerinde saklıydı. anladım ki bir şehvetin döngüsü bir yıldızın geceden sabaha yolculuğundan daha kısa sürüyordu. o kadın. odama gelen avuçlarımı aydınlatan ama bir daha dönmeyecek olan o eşsiz varlık.
ve o an ağladım. ama bu kez dünya için. bütün çocukların yitirilmiş masumiyeti için. onların hiçbir zaman silinmeyecek gözyaşları için. gerçek bazen ruhun derinliklerinde hiç çığlık gibi gelir. insanın içini oyar yüreğini karanlık bir mağaraya çevirir. ama yine de fark eder mi. insan bazen kaybolduklarının bıraktığı boşlukta kendini bulur. ve o buluş bir yandan onu yeniden doğururken diğer yandan sonsuza dek yok eder.
işte bu hem bir mesel hem de bir ağıttır. yıldızların hüzünle dizildiği göklerin kederle eğildiği bir âlemde insanın en büyük savaşı arzusu kendi içindeki şehveti boğarak küllerinden yeniden var olmak değil mi.