0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
33
Okunma
Bazı acılar vardır; sesi çıkmaz ama insanın içini sürekli titreştirir. Bir evladın, babasının gözlerinde kendi yüzünü arayıp bulamaması bu acıların en derin olanlarındandır. Hafıza kaybı, yalnızca hatıraları değil; ilişkilerin alışılmış dengesini, rolleri ve güven duygusunu da yerinden eder. Baba artık baba gibi değildir, evlat ise bir anda olduğundan daha büyük bir sorumluluğun içine düşer.
Hafıza hastalıkları seçerek unutmaz. Sevilenleri, yaşanmışlıkları ya da gülüşleri hedef almaz. Hastalık, insanın en savunmasız yerlerine dokunur. Bu yüzden bir babanın evladını tanıyamaması, sevgisizliğin değil; zihinsel bir yıkımın sonucudur. Ancak bunu bilmek, hissedilen acıyı her zaman hafifletmez. Çünkü kalp, mantıktan daha hızlı yaralanır.
Evlat için en zor sorulardan biri şudur:
“Beni nasıl unutur?”
Bu soru beraberinde suçluluk getirir. Daha fazla ilgilenilseydi, daha çok konuşulsaydı, daha az uzak kalınsaydı belki her şey farklı olur muydu? Oysa bu soruların çoğu cevapsızdır ve evladı yıpratmaktan başka bir işe yaramaz. Hafıza kaybı yaşayan bir ebeveynin durumu, evladın davranışlarıyla ölçülemez.
Geceler bu sürecin en ağır zamanlarıdır. Ev sessizleştiğinde, geçmiş daha gürültülü konuşur. İnsan, eskiden söylenmiş sözlerle, yaşanamamış anlarla kavga eder. Beden donar, eller buz keser; çünkü zihin hâlâ bir tehlike algılar. Bu, yasın sessiz bir hâlidir. Henüz kaybedilmemiş ama yavaş yavaş uzaklaşan birini uğurlamanın yasını tutmaktır.
Bu süreçte evladın kendini “onarıcı” rolüne sokması çok yaygındır. Anne babanın bir zamanlar öğrettiklerini, şimdi onlara geri verme çabası… Sürekli güçlü durma isteği… Oysa evlat, ebeveyninin hayatını yeniden kurmak zorunda değildir. Sevgi göstermek yeterlidir; kusursuz olmak değil.
Hafıza silinse bile, duygular bazen kalır. Bir ses tonu, bir dokunuş, bir bakış… Uzun cümleler yerine kısa ve sakin anlar, hem hasta için hem de evlat için daha koruyucudur. Ve en önemlisi: Bu yük tek başına taşınmamalıdır. Destek almak, bir uzmana ya da benzer deneyimleri yaşayan insanlara ulaşmak bir zayıflık değil, hayatta kalma biçimidir.
Unutulmamalıdır ki, bir baba evladının adını hatırlamayabilir ama onun sevgisinin izini taşır. Ve bir evlat, her şeye rağmen kendi mavisini koruyabilir. O mavi bazen solsa da tamamen kararmak zorunda değildir.
Evet, benim babam…
Cümlelerinin hepsi artık bana yabancı. Bazen bir kelime, bir bakış, bir ses tonu kısa bir anlığına benzeşir bize; sonra yine dağılır. O anlar umut verir ama aynı hızla can yakar. Çünkü benzerlik, hatırlanmanın değil; kaybın gecikmiş yankısıdır.
Zamanla şunu fark ettim: Sadece babam unutmadı.
Ben de unutmak istiyorum.
Acı veren herkesin ismini, her anısını, her yüzünü… Sanki isimler silinirse acı da silinecekmiş gibi. Oysa hafıza bazen bir yük değil, bir direnme biçimidir. İnsan unutmak ister ama kalbi izin vermez.
Babam çok erken sessizleşti.
Henüz söyleyecek sözleri varken sustu. Henüz bana “baba” olabilecekken, kelimelerin arkasında kayboldu. Onun sessizliği gürültülü bir boşluk yarattı bende. Evde, gecelerde, kendi içimde…
Yine de her seferinde eğilip, o sessizleşen yüreği öpüyorum.
Çünkü tanımasa da, bilmese de, adımı söylemese de…
O hâlâ benim babam.
Hafıza kaybı, insanı sadece geçmişten değil, ilişkilerden de koparır. Evlat için bu, canlı canlı bir vedadır. Henüz gitmemiş birine alışmaya çalışmak. Var olan ama eskisi gibi olmayan bir sevgiyle yaşamayı öğrenmek. Bu yüzden bu süreçte ağlamak, öfkelenmek, donup kalmak utanç değil; insani bir tepkidir.
Ben bazen babamın yerine geçiyorum.
Hatırlayan taraf oluyorum.
Onun adına geçmişi taşıyorum. Ama bu yük her gün biraz daha ağırlaşıyor. Çünkü insan, sevdiğini kaybederken aynı anda kendinden de bir parça yitiriyor.
Yine de şunu biliyorum:
Beni tanımadığı anlarda bile, ona sevgimi tanıtabilirim.
Bir el tutuşuyla, bir öpücükle, sessiz bir bekleyişle.
Belki ismimi hatırlamayacak.
Belki yüzümü seçemeyecek.
Ama ben, her zaman onun yüreğini tanıyacağım.
Ve her gün, sessizleşmiş o yüreği yeniden ve yeniden öpeceğim...
Babam, Sessizlik ve Ben
Babam,
bugün adımı bilmedin.
Olsun.
Ben yine geldim.
Ellerin durgundu,
zaman gibi.
Bir sandalyeye oturdun,
dünya biraz kenara çekildi.
Ben seni
yüksek sesle sevmedim bugün,
çünkü kelimeler
sana ağır geliyor artık.
Ama içimden,
trenler geçirdim sana doğru,
uzun, kara trenler,
dumanı kalbime dolan.
Babam,
sen sustukça
ben hatırladım.
Çocukluğumu,
ilk düşüşümü,
omzundaki güveni.
Şimdi roller değişti,
biliyorum.
Ama bilmediğin bir şey var:
Ben seni
tanımasan da sevmekten
hiç vazgeçmedim.
Gece olunca
ellerim üşüyor,
dünya biraz yetim kalıyor.
Ama yine de
alnından öpüyorum seni,
çünkü sevgi
hafızaya bağlı değildir.
Belki adımı unuttun,
ama bak babam,
ben hâlâ buradayım.
Bir insanın
en dirençli hâliyle:
severken.
zaralıcan