0
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
28
Okunma
30 yaş…
Ne gençliğin pervasızlığı, ne de yaşlılığın kabullenişi.
İkisinin tam ortasında, insanın kendisiyle göz göze geldiği bir durak.
20’lerde “sonra bakarız” dediğin ne varsa, 30’da karşına oturup “şimdi konuşalım” der.
Hayaller biraz daha gerçekçi, korkular biraz daha net olur.
Artık neyi istemediğini çok iyi bilirsin; belki hâlâ ne istediğinden emin değilsindir ama en azından yanlış yollarda ısrar etmezsin.
30 yaş, herkesin sana bir şeyler sormaya başladığı yaştır:
“Ne iş yapıyorsun?”
“Evlenmeyi düşünüyor musun?”
“Hayatın yoluna girdi mi?”
Oysa kimse şunu sormaz:
“Sen iyi misin?”
Bu yaşta insan şunu anlar:
Herkesi memnun etmeye çalışarak kendini ihmal etmişsin.
Bazı dostluklar sessizce eksilmiş, bazı hayaller yolun kenarında kalmış.
Ama aynı zamanda şunu da fark edersin:
Artık kendini yarım bırakmamayı öğreniyorsun.
30 yaş, güçlü olmayı öğrenmek değil;
yorulduğunu kabul edebilme cesaretidir.
Daha az insan, daha çok huzur.
Daha az gürültü, daha çok anlam.
Ve belki de ilk kez, gerçekten kendin için yaşamaya başlamak…