0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
17
Okunma
BÖLÜM 5 – İZİN VERİLMEYEN YOLCULUK
Gece, şehrin üstüne kadife bir örtü gibi serilmişti. Rüyaların sultanı Mehlika’nın yankısı hâlâ kulaklarında çınlarken, yedi genç mağaradan çıkıp şehir kapısına doğru yöneldi.
Tam o sırada, arkalarından minik ayak sesleri duyuldu. Dönüp baktıklarında Kıtmir’i gördüler. Hz. Pir’in yaşlı köpeği, karanlıkta bir gölge gibi yürüyordu. Gözlerinde öyle bir kararlılık vardı ki, sanki o da rüyayı görmüştü… Ya da belki, sadece sadakati onu sürüklüyordu.
Gençler birbirine baktı. Yüreklerinde karışık duygular vardı: aşk, heyecan, korku… ama en çok da geride bıraktıkları ailelerin gölgesi.
İçlerinden biri, Hüseyin, endişeyle durdu.
“Annemi sabah yalnız bırakacağım… Ya bir daha dönemezsem?”
Bir diğeri, İlyas, gözlerini kaçırdı.
“Babam beni evlendirmek istiyordu. Bu yolculuğu duysa... beni zincire vurur.”
En küçükleri Ahmet’in gözleri doldu.
“Gideceğimizi söylersek, sadece bizi engellemekle kalmazlar, Pir’i de bulurlar… Oğlumuzu kandırdı, büyüledi derler. Onu da alırlar elimizden.”
Sessizlik bir süre boğazlarında düğümlendi. Her biri, kalbiyle ailesi arasında sıkışmıştı.
O sırada, en büyükleri olan Selim konuştu. Sesi sertti, ama içten:
“Evet, eğer izin almaya kalkarsak, hiçbiri bizi bırakmazlar. Onlar sevgiyi para, tutkuyu delilik, aşkı ise hastalık sanıyor. Gittiğimiz yol aşkın yolu. Bu yolda kimseden izin alınmaz. Şu kavmimiz tek tanrıdan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya!”
Ve devam etti:
“Allah çağırdığında, kul durmaz. Başkasına da gidebilir miyim diye sormaz. Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Kalkıp da ondan başkasına asla Rabbimiz demeyiz. Yoksa saçma bir söz söylemiş oluruz. Artık kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir. Madem onların tanrılarına tapmaktan imtina ettik, öyleyse onlardan izin almadan buradan gidelim.”
Son karar o gece alındı. Hiçbiri evine uğramayacaktı. Bu gece sessizce gidecekler, ardında sadece ayak izlerini ve bir yudum pişmanlık bırakacaklardı.
Belki aileleri arkalarından ağlayacaktı, kimisi lanet okuyacaktı. Bazıları ise onları valiye şikâyet edecekti:
“Bizim çocuklarımızı bir yaşlı büyücü kandırdı, akıllarını çeldi! Onları yoldan çıkardı!”
Ertesi gün aileler gençleri aradılar. Şehrin ileri gelenlerinden bazıları Hz. Pir’in kaldığı mağaranın yerini bulmak için yemin etti. Ama Pir artık yoktu. Mağaranın içi boştu, kandili sönmüştü. Yerlerde sadece birkaç yanık parşömen parçası ve bir çift eski ayakkabı kalmıştı. Ve küçük taşlara kazınmış şu cümle:
“Ey varlığın gölgesinde serap gören gönül, Aşk bir denizdir, dalmayan ölür.”
BÖLÜM 6 – YEDİ KANDİLİ SÜREYYA
Gece, Kudüs’ün taş duvarlarına sessizce yaslanmıştı. Rüyaların yankısı hâlâ kalplerinde titreşiyordu. Yedi genç, mağaradan ayrıldıktan sonra, şehrin dışındaki eski bir zeytinliğe ulaştılar. Ay gökyüzünde yavaşça ilerliyor, yıldızlar birer pusula gibi parlıyordu.
Sırtlarını doğuya verdiler.
Selim, gökyüzüne bakarak sessizliği bozdu:
“O… Mehlika Sultan… Rüyamda alnında yedi kandil yanıyordu. Parlak, titrek ama sönmeyen. Tıpkı şu yukarıdaki yıldız kümesi gibi...”
Parmağıyla gökyüzünü gösterdi. Diğerleri dönüp baktılar. Pleiades, yani Yedi Kandilli Süreyya, şimdi kuzeybatıda yükseliyordu. Gök kubbenin ortasında, yavaşça güneydoğuya doğru ilerliyordu.
En küçükleri Ahmet gözlerini kıstı:
“Ben de o ışıkları gördüm. Ama rüyamda onlar, Mehlika Sultan’ın gözünde yandı. Bana bakıyordu. Ve sonra döndü. Yürüdü. Ben de peşinden yürümeye başladım…”
İlyas, gökyüzüne bakarken usulca mırıldandı:
“Demek ki yönümüz bu. Doğu değil… Kuzeybatı.”
Yusuf düşündü:
“Ama o yöne gidersek... Decius’un zulmünden kaçan mü’minlerin geldiği yere, Efes tarafına varırız. Belki Mehlika Sultan da orada... Belki bizi oraya çağırıyor.”
Diğerleri başlarını salladılar. Rüyalarının yankıları, gökyüzündeki kandillerle birleşmişti. Sanki sema da bu aşkın şahitliğini yapıyordu.
Ve Mehlika Sultan’ın sesi, gecenin içinden tekrar duyuldu. Rüyanın kalbinde kalmış bir yankı, içlerinden birinin ruhundan tekrar dile geldi:
“Benimle gel...
Kalbimde yanan o nuru görüyorsun, değil mi?
Kaf Dağları’nın ardında seni bekleyen bir sır göstereceğim sana.
Belki yol zor, belki gölge uzun...
Ama senin içindeki sevda o karanlığı deler geçer, değil mi?..
Yeter ki içindeki sesi duy...
Geceyi bile secde ettirecek o nur seni bekliyor.”
Gençler sustular.
O sırada Kıtmir yaklaştı. Burnunu yedi kandilli süreyya yıldızına çevirip havladı. Sanki o da hazırdı. Sanki Mehlika Sultan onu da çağırmıştı.
Ve o an, yedi genç aynı anda anladı.
Yolların çizili olmadığı bir zamanda, yönü kalp belirlerdi.
Ve şimdi gökyüzü, kalplerine bir yön gösteriyordu.
Süreyya yıldızının peşinden gideceklerdi.
DEVAM EDECEK...