1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
29
Okunma

Ayaz bir gecenin serin sabahında gün yavaş yavaş ağarırken yürüyüş yapmak için evden çıktım.
Dışarı da ’’ Ahmak ıslatan ’’diye tabir edilen ince bir yağmur ve başımda kasket, elimde bastonumla yola revan oldum.
Telaşlı adımlarla işine gitmekte olan insanlar geçiyor yanımdan cadde de toplu taşıma araçları Okul ve işçi servisleri var.
Belim de kilomdan dolayı hafif bir ağrı ile alimdeki bastona tutunarak ağır aksak yürüyorum.
Saat sabahın Sekizini gösteriyor. Ayağım da oluşan Lenf ödem rahatsızlığımdan dolayı üç kez ameliyat olduğum ayağımla adımlıyorum kaldırımları.
Zorlanıyorum aslında ancak Doktorum yürüyüş gerek dediği için arada bir çıkıyorum böyle dışarı.
Bugün özel bir durum var. Yolum biraz uzak olmasına rağmen sahile doğru ilerliyorum.
İçimde ki acıları, ruhumda ki yorgunluğu saymazsak iyi sayılırım. Haaa bir de özlemek var ki hiç sormayın.
Aslın da sahil bahane ben onunla ilk kez bir araya geldiğimiz göz göze bakarak birbirimize sarıldığımız anılara gidiyorum.
Yokluğunun kaçıncı mevsimi bu? Son kez vurulduğum ama ölmediğimin kaçıncı mevsimi.?
Anılarımı bir daha gözden geçirmek gözlerinin ışığı oradaymış gibi Hayal etmek ve şahidimiz Martılara selam vermek için onu anmak istedim bu gün. Yoksa bu soğuk ve yağmurlu hava çekilecek gibi değil.
Çok şirin bir İstanbul kasabası burası Masmavi denizi yemyeşil çevresi ile Anadolu dan İstanbul’a ilk giriş bu kasabadan başlıyor. ’’Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.’’ sözü de safsata bence.
Kalbimin en müstesna ve gizli yerinde yaşıyor olsa da hala. Uzaktan uzağa kendisini sevdiğimi bilse de Farkın da olmadan söylediğim bir söz ile kırdım o nu. Kırıldı, dağıldı un ufak oldu. Bu yazıyı Doğum günüm de14 Aralık da spontane olarak kaleme aldım. Unutmuştur hatırlamaz bile ama ben o nu hiç unutmadım, unutmayacağım, UNUTAMAM.
.
Ahmet Nevzat Uçar.
.
-
*
5.0
100% (1)