0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
31
Okunma
T emmuz 22.2003/Cide
21-
-Çayocğı işliten Ramazan’a-
Cide!..
Küçük bahçesi... kısmen ladin ağacı gölgesindeyiz.
Radyoda güzel halk türküleri eşliğinde, çaylarımız önümüzde. yakın masalarda, müziğin sihirli havasına kaptırmış üç kişiyiz..
Çaycı bulmaca çözüyor bakkaliye Muhittin gazete karıştırıyor, ben, bir şeyler karalıyorum.
Ayrı ayrı dünyalarda gibiyiz.. çaylarımızı tılsımlı havanın bozulmasından korkuyor ,ürküyor olmalıyız.. bir türlü bitmiyor.. içmiyor içemiyoruz ki... bitmesin istiyoruz.
Bu anda tek müştereğimiz bu büyülü, duygu yüklü sihirli bu havanın bozulmasından korkuyor olmamız..
Dr. Yaşar bey geliyor: “Ramazan efendi çay!..” deyip ladine yakın masaya oturuyor.
Dr.,Muhittin efendiye “ne o hayr ola! deyip konuşsun istiyor..
Beni yeni görmüş gibi:” Ooo!.. noter bey.. kaptırmışsın yine..!”
Belirli belirsiz gülümsüyoruz. Keyfimize dokunmak istemiyor Muhittin’e dönüyor…
Ben hala duygu dünyamın pembe bulutları arasındayım.. Çayımın son yudumunu alıyorum.Dr.:”tazelensin!.. diyor, devamla , bitti mi!..” yazmamı kast ettiği belli.
“ Bu anda, benim yazım litaretürüne geçiyorsunuz doktorum!” gülerek: “ nasıl yani”
“çok sevdiğiniz bu ortamı, bu şirin çay bahçeciğini yazıyorum!..”
“Bravo vallahi!..ne güzel bir alışkanlık, heves!..”
Radyoda “ yanıma gel... yanıma da… yanıbaşımı… şu gençlikte neler geldi garip başıma..!”
Keyifimiz devam ederken Dr. un hastası gelmiş!..
Çaycı Ramazan bahçe kapısında birisiyle alçak sesle bir hayli konuştuktan sonra döndü...
Döndü ama rengi uçmuş, morali bozulmuşş... kendi kendine konuşuyor.. Lanetler küfürler savuruyor…
“ Hayr ola !..” dedik!
Konuştuğu damadıymış, İstanbula dönüyorlarmış eşinin doğum günü yakınmış..parasal destek istemiş!...
”Yok ki dedi, yok işte!... “ çıkardı birkaç onluk kağıt para gösterip “ bu işte, hepsi bu!..”. İçim sızladı..
Muhittin efendi de yardım umulduğunu düşünmüş olacak ki o da yakınmaya başladı.
Doğrusu ben de onlardan daha iyi değildim..
Hepimiz bu ciddi sorun bu acı gerçek karşısında çaresizliğin çıkmazında, girdabındaydık!..
Böylece, dıştan görünümü çok hoş olan bu ortamın biz birkaç kişisinin herbirmizin ayrı ayrı dert ve
sorunlarının olduğunu elbet kimseler bilemezdi.
Ama yine de hayat yaşamaya, gülmeye değerdi..
“Şinanay da yavrum…şinanay!…” türküsüyle neşelenmeye gayretle :
“çaylar yenilensin dedim Ramazan usta!..”
İşte hayat!.. işte tablonun görünen ve görünmeyen yüzü! Diye,
“Kara gündür gelir geçer aldırma gönül aldırma !..”
buyurmamış mı ozan dostumuz !..
X