Kötülük etmeden pişman olmanın en iyi şekli, iyilik etmektir. bretonne
cakirismail
cakirismail

MEHLİKA SULTAN'A AŞIK YEDİ GENÇ 2

Yorum

MEHLİKA SULTAN'A AŞIK YEDİ GENÇ 2

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

26

Okunma

MEHLİKA SULTAN'A AŞIK YEDİ GENÇ 2

MEHLİKA SULTAN'A AŞIK YEDİ GENÇ 2

BÖLÜM 3 – MEHLİKA SULTAN’IN RÜYASI

Gençler mağaradan çıktığında güneş çoktan batmıştı. Evlerinin yolunu tutarken, gece kadife karanlığıyla şehri sarıyordu. Yorgunluktan gözlerini kapatan yedi genç, karanlığın içinden doğan sessizliğin aniden büyülü bir fısıltıya dönüştüğünü hissetti. Rüyalarının başlangıcı, hafif bir sis gibi örtülmüştü; belirsiz, ama çekici bir gizem taşıyordu. Ve birdenbire, o ortaya çıktı: Mehlika Sultan.

Önlerinde hayal bile edilemeyecek güzellikte bir varlık duruyordu. Sıradan bir insan değil; gökyüzünün en parlak yıldızlarından, Yedi Kandilli Süreyya’dan dokunmuş efsunlu bir melek gibiydi. Teninin her zerresi ay ışığı gibi parlak ve serindi. Siyah saçları geceyi bölen bir nehir gibi omuzlarından yumuşakça süzülüyordu. Gözleri derin bir okyanus; içinde hem huzur hem fırtına barındıran, ruhları titretip eriten bir ateşti bakışı.

Yanında yürürken, her adımı yeryüzünü kutsuyor, dokunduğu her yer ışığa bürünüyordu. Bir hayalet kadar nazik, bir rüzgar kadar serin, bir efsane kadar ulaşılmazdı. Ama aynı zamanda öylesine gerçek ki, ellerini uzatsan dokunacaktın.

Gözleri onun gözlerine kilitlenmişti. Kalbi onunla atıyor, dudağı adını fısıldıyor, yüreği kara sevdanın alevleriyle yanıyordu. O anda zaman durmuş, dünya sadece ikisi olmuştu.

Mehlika Sultan’ın sesi, kelimelerin ötesinden, ruhlarının en gizli köşesine dokunan bir melodi gibi duyuldu:

"Benimle gel... Kalbimde yanan o nuru görüyorsun, değil mi? Kaf Dağları’nın ardında seni bekleyen bir sır göstereceğim sana. Belki yol zor, belki gölge uzun... ama senin içindeki sevda, o karanlığı deler geçer değil mi? Yeter ki içindeki sesi duy, peşimden gel. Geceyi bile secde ettirecek o nur seni bekliyor."

Gençler uykularından sıçrayarak uyandılar, onun izinden gitmek için can atıyorlardı. Bilinmezlik, korku ve umut iç içeydi. Karanlıkla savaşan bir şafak gibi, Mehlika Sultan’ın varlığı onlara yeni bir hayat, yeni bir anlam vermişti.

Rüyalarında gördüklerinden büyülenmiş, her an biraz daha aşık oluyor, kendilerinden biraz daha geçiyorlardı. Ve biliyorlardı: Bu yolculuk sadece bedenlerini değil, ruhlarını da değiştirecekti.

Gözlerine tekrar uyku girmeden, sabahın ilk ışıklarını bekleyen yedi genç bir araya geldi. Gözlerinde gecenin büyüsünden kalan ateş, seslerinde aşkın yankısı vardı. Hepsi, rüyalarında gördükleri Mehlika Sultan’a bir kere daha aşık olmuş, onunla yanıp tutuşuyordu.



BÖLÜM 4 – RÜYANIN YORUMU

Sabahın ilk ışıkları mağaranın dar penceresinden süzülürken, yedi genç bir araya geldi. Gözleri hâlâ gecenin büyülü esintisinden parlıyordu. Gecenin sessizliğinde, ayrı ayrı gördükleri rüyaların ağırlığı hâlâ kalplerindeydi.

Önce Mahir başladı, sesi titrek ama içten:

“Rüyamda Mehlika Sultan’ı gördüm. O, sanki bir yıldızdı, karanlık göğün en parlak parçası. Gözleriyle ruhuma dokundu, kalbimde bir ateş yaktı.”

Ardından Yusuf ekledi:

“Benim gördüğüm de aynıydı. Onun yanında olmak, dünyadan kopup başka bir âleme gitmek gibiydi. O kadar yakın, o kadar gerçek... Ama dokunulamayan bir sır gibi.”

Selim hafifçe gülümsedi:

“Gecenin içinde bir ışık, bir fısıltı... ‘Peşimden gel’ diyordu.”

Gençlerin her biri, sözlerine sevgi ve hayranlık karışmıştı. Rüyalarında gördükleri Mehlika Sultan, sadece bir hayal değil, kalplerinde doğan bir gerçekti artık.

Sonunda, en küçüğü Ahmet konuştu, sesi kararlıydı:

“Bu sadece bir rüya değil. Bize bir çağrı, bir işaret... Peşimden gitmemiz gereken bir yol var.”

Bir anda aralarında derin bir sessizlik oldu. Göz göze geldiler, kalplerde aynı şüphe ve umut vardı.

...

Heyecanla rüyalarını paylaştıktan sonra, gençler Hz. Pir’in yanına gittiler. Mağaranın serin taşları arasında, bilgenin yüzünde hafif bir tebessüm vardı.

Hz. Pir, yavaşça konuştu:

“Ey gençler, rüyalarınızda gördüğünüz Mehlika Sultan, aşk makamının müjdecisidir. O, sizin içinizde yanan hakikatin ve güzelliğin simgesidir. Aşk, önce bir insana duyulur; sonra o aşk, Allah’ın yüce güzelliğinin yansıması olur. En sonunda da aşığın gönlü, maşuktan geçerek Hakikat’a ulaşır.”

Bir an durdu, gençlerin gözlerine baktı:

“Bu rüya, sizin için bir çağrıdır. Aşk makamına ermek, kolay değildir. O bir çile yolculuğudur; yol zordur, engeller çoktur. Ama içinizdeki o ışıkla yürürseniz, karanlık bile sizin için bir perde olur. Rüyanızın götürdüğü yola gidin. Korkmayın. Çünkü gerçek aşk, yalnızca cesur yüreklerde yeşerir.”

Son sözleriyle kalbe dokunan bir teselli, ruha işleyen bir hatırlatmada bulundu:

“Sıkıntı elbet bir gün bitecek. Çünkü hiçbir gece sonsuz değildir. Üzülen elbet bir gün mutlu olacaktır. Çünkü gözyaşlarını bilen bir Rab var. Kaybolan ve özlenen elbet bir gün geri gelir. Çünkü sabırla bekleyen gönüller, vuslata en yakın olanlardır. Sen doğru olduğun sürece Allah seninledir. Çünkü Allah, dosdoğru olanları sever. Sabır imtihandır, imtihan aşktır, Aşk ise Allah’tır. Ve işte bu yüzden her zorluk bir yakınlıktır. Her acı, bir sırra götüren yoldur...”
Gençler bu sözlerle yeni bir azim ve umutla doldu. Hep birlikte karar verdiler: Bu kutsal yolculuğa çıkacaklar, ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerdi.

Mağaranın loş ışığında, kandilin titrek alevi gençlerin yüzlerini aydınlatıyordu. Hz. Pir sustu. Gözleri, mağaranın girişinde sessizce yatan Kıtmir’e kaydı. Tüyleri tozlu, ama kulakları dik, gözleri uyanıktı; sanki her an bir gölgeyi kolluyordu. İlyas, merakla sordu:

“Pir’im, Kıtmir neden hiç yanınızdan ayrılmıyor? Sanki bu mağaranın bekçisi gibi…”

Hz. Pir, parşömeni usulca katladı. Yüzünde derin bir tebessüm belirdi ve anlatmaya başladı:

“Yıllar önce, Kudüs’ten uzak bir çöl yolunda yürüyordum. Susuzluktan boğazım yanarken, bir kuyu buldum. İndim, su içtim, ferahladım. Çıkarken bir gölge fark ettim. Bir köpekti, dili dışarıda, nemli toprağı yalayarak hayata tutunmaya çalışıyordu. Gözlerinde bir çaresizlik, ama aynı zamanda bir umut vardı. ‘Bu can da Allah’ın emaneti’ dedim kendi kendime. Tekrar kuyuya indim. Yanımda kap yoktu, ayakkabımı çıkardım, suyla doldurdum. Ağzımda tutarak yukarı çıktım ve suyu onun önüne koydum. İçerken gözlerime baktı, sanki bir söz verdi.”

Hz. Pir bir an durdu, gözleri Kıtmir’e sabitlendi.

“O günden sonra peşimi bırakmadı. Adını Kıtmir koydum, çünkü o, sadakatin canlı bir nişanesiydi. Bir gece, Roma muhafızları bu mağaraya yaklaştığında, Kıtmir’in hırlaması beni uyandırdı. Karanlıkta saklanmamı sağladı, parşömenleri gizledim. Başka bir gün, bir casus taşların arasında sindiğinde, Kıtmir’in havlaması tehlikeyi haber verdi. O, sadece bir köpek değil, hakikatin nöbetçisi. Bu mağarada, sizlerin kalbinizdeki aşk gibi, onun sadakati de bizi koruyor.”

Gençler, Kıtmir’e baktı. Köpek, başını hafifçe kaldırdı, sanki sözleri duymuş gibi kulaklarını oynattı. Ahmet, usulca mırıldandı:

“Demek Kıtmir, sadakatiyle bizimle…”

Hz. Pir başını salladı, sesi derin ve sakin:

“Sadakat, Allah’ın bir lütfudur, evladım. Mağaranın girişinde nöbet tutar, çünkü hakikat, uyanık bir kalp ister. Kıtmir, o lütfu taşıyor. Şimdi sizler Mehlika Sultan’ın aşkıyla yola çıkarken, o da sadakatiyle sizinle yürüyecek. ”

O sırada, dışarıdan hafif bir rüzgar esti. Kıtmir kulaklarını dikti, gözleri karanlığa çevrildi. Gençler sustu, onun uyanık bakışlarında bir güven buldu. Mağaranın taşlarında yankılanan bu hikaye, Kıtmir’in sadakatini kalplerine kazıdı.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Mehlika sultan'a aşık yedi genÇ 2 Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Mehlika sultan'a aşık yedi genÇ 2 yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
MEHLİKA SULTAN'A AŞIK YEDİ GENÇ 2 yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL